Eskiyi hatırlarım. Yaşadıklarımın değil dinlediklerimin yalancısıyım. Zaman yokluk zamanı. Hani paranın para olduğu zaman. Yok oğlu yokların hüküm sürdüğü yıllar.
Yaşı büyük olanlar hatırlayacaktır. Güneşe bakılıp ta zamanın anlaşıldığı yıllarda, adamın birisi saat aldım mı, sol koluna takar, sol elini çenesinin altına artist gibi koyar, kolunu da çemrer ( sıvar anlamında kullanılmıştır ) hem kendi gözleri hem de saatin alnının şakı görülecek şekilde fotoğrafçıya poz verir. Bak benim saatim var cukka sağlam demeye getirirlerdi. O zamanlar iyi bir saate sahip olmak sağlamından karizma havası veriyordu demek ki.
Bizim çocukluğumuzda karizma materyali biraz şekil değiştirdi. İyi bir spor ayakkabı alırsak dilini pantolonun dışında bırakır cakayı öyle satardı teba. Sebebini sorarsanız markalı ayakkabının dilinde, marka; karşı yönden gelen adamın göreceği kalınlık ve büyülükte yazılırdı.
Zaman değişiyor, vakit ilerliyor dünya dört nala koşuyor. Biz de boş durmuyoruz herhalde. İşler biraz daha değişip marka lafı sağı solu sarında aldı bu markaları bir telaş. Sonra donun göyneğin iç kısmına yazılan markalar birden en görünen yere iliştirildi ki karşındaki esvapları satsa ne kazanacağını kabalama bir hesapla çıkartsın.
Ahalinin gözüne saatini sokan, ayakkabının diline paçalarını yalatan nesil devrini çok şükür kazasız belasız atlattık. Lakin devir değişti yine saatin gözümüze sokulduğu modern dönemler çıkageldi. Mevzuyu derinleştirelim.
Efendim yazar takımı pofpoflanmaktan pek hoşlanır. Sürekli onu re edeceksin ki bir iki satırda senden bahsetsin. Hal böyle olunca da köşesinde keyiflendiğinde yazar kaleme sarılıp mersiyeler düzsün.
Bu bir tarafa bir de gittiği gördüğü ve yediği ile içtiğini ballandıra ballandıra yazsın.
Lokman Koyuncuoğlu’nun geçen haftaki yazısını görünce hemen aklıma bu geldi. Kendisine tavladan gıcığım olduğundan fırsat bulmuşken sırtına bir iki kötek indireyim dedim. Her nasıl olmuşsa Petersburg’a yolu düşmüş. Yanlış uçağa mı bindi anlamadım? Kültürlü adamım havalarını da hiç elden bırakmaz, illa Petersburg’a gittiğini reklam edecek. Konya ahalisine
Petersburg’da yediğin kebaptan ne! Arkadaşlarla toplanıp sık sık oralara gitmiyoruz ki.
Bu çok sık kullanılan bir yol aslında. Hasbel kader bir yere gidildi mi mutlaka yazılacak. Geçen aylarda da bir köşe büyüğümüz otelde yediği içtiğini yazmıştı da, esnaf bir birine girmişti. Şimdi düşünürken aklıma geldi.
Bana sorarsanız bu işleri bir yola yordama koymak lazım. Lokman’ın Petersburg’dan Konya’nın görünüşü fikri bana pek acayip geldi. Nasıl da gördüyse. Teleskop olsa kesmez. Böyle dolambaçlı yollara sapmayın biz anlıyoruz sizi. Deki Petersburg’a gittim. Amacını anlamak için zihinsel gayret göstermeyeceğimizden daha kısa ve okuması daha kolay. Hemende bitiyor… Ama taa oraşardan buranın görünüşünü anlatırsan iş uzar. O zaman Mustafa Azılıoğlu’nun yazılarına döner bu iş. Kızılcahamam’a gitmeden oradan neler oldu diye yazmıştı Azılıoğlu’da. Zahir ermişlerden. Zaman ve mekandan kazancı var…
Ben şahsen Mustafa Tatlısu’nun şifreli yazılarını daha hoş buluyorum. Zira kendisi yazıları şifrelediğinden mesajını elit bir tabaka anlıyor. Aynı tabaka kendisine mesajlarla olumlu duygularını ifade ediyor yazdıkları yorumlarında. Nitekim okuyucularıyla aralarında hoş bir elektrik var fark ediyorum. Üstelik yazıları beyin fırtınası tutulmuş fikir sandalını acayip sallıyor. Yazdım mı öyle yazacaksın. Sağlamından yirmi Dakka okuyucuyu düşündürecek.
Unutmadan madem bu kadar kul hakkına girdik Nadide hanımı da konuşmadan susmayalım. Kendisi her ne kadar Konya’ya bakmak için taa Petersburg’a gitmese de Lokman gibi yazar takımından. Yazdığı yazılara şöyle bir göz attığımda milletimizin yazı ve yazarlara karşı ne kadar hassas olduğunu görüp gözüm yaşardı. Kadrolu yorumcularını görünce aslında milletin pekte öyle okumamazlık yapmadığını bilakis medya patronlarının doğru yazarlara köşe vermediğini gördüm. Yoksa halkımız köşe yazısı Çin’de de olsa okuyor. Yeter ki yazan “güzel” yazsın.
Kendisine başarılar dilemekle birlikte kadrolu yorumcularına da köşe yazısına kattıkları “köşe yazılarından” dolayı teşekkür etmek lazım gelir.
Yine lafı uzattık. Efendim yazının ana fikri şu. Gidilen yerlerden Konya nasıl görünüyor diye yazmak icab etmez. Zira vatandaş kendi kendini gayet rahat görüyor. Eğer ille bir yere gidildi ve vatandaşa bunu anlatacaksan bana söyle ben yazarım…
Not : Daha iyi bir teklif aldım. Makaslaması için tahrik ediyorum. Gidişim olay olsun.
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 3 yorum
yapılmış )
yemin olsun ben de bir kaç haftadır süren şu petersburg geyiğine laf sokuşturacaktım ''yeter be'' diye.. ellerin adamlarının gitmediği bir iki ülke kalmış, gıkını çıkartmaz.. maharet gidilen yeri anlatıp caka satmakta değil, iki kent arasında yapılan sentezlerden konyaya faydalı olanlarının burada zikredilmesi ve ilgili makamlara aktarabilmektedir...
valla ben beğendim yazınızı ayamayan aydınlara ve laf olsun torba dolsun yazarlara güzel cevap ..
ayrıca hiç biri inandırıcı değil.daha çok okunmak ve tutulmak için yazıyor çoğu. kimi meclis sevdasında kimi de kariyer
Sen kendine yorum yapılsın diye mi böyle yazıyorsun. Yoksa senin reytinglerinde düşme mi var?
Bence sen siyasi analizler yapsan daha çok ilgi çekersin.