Ben İngilizleri tanımadan önce çayı Türkler içer sanıyordum. Ne zaman ki bunların çayın içine süt atıp şapırdata şapırdata içtiklerini gördüm o gün asıl çay manyaklarının o coğrafyada soluduğunu öğrenmiş oldum.
Kendi adıma konuşayım; yanında nargile yada sabah kahvaltısı yoksa çaya pek itibar etmem. Nitekim bu prensibimin oluşmasında üç günlük çayı kurutup, yeniden servise sunan ve taze çay havası veren çaycımızın da payı büyüktür.
Ben her ne kadar “dünden kalma çayın var mı?” Diye şakaya getirsem de, oda “amma şakacısın Murat ağabey, buyur sana dünden kalmış çay” diye konuyu saptırsa da, ben bilirim ki o dünün de dününden kalmıştır.
Olayın şahidi ahalinin neden solduğunu anlamadığı, masanın yanındaki dev gibi çiçektir. Kendisi çayı çok sevdiğinden dibine dökülmeyen günlerde boynunu büker.
Bu günlerde çay içmediğim onunda coşkulu duruşundan belli.
Çay konusunda hassas olduğum kadar yemek ve muadili konularda da titiz sayılırım.
Annem duymasın bayram seyran ne zaman baklava açsa mahallenin damak zevkinden yoksun veletleri bayram ederdi.
Annem baklavanın neden bu kadar çabuk bittiğini düşüne dursun, tepsi çoktan silinip süpürülmüş olurdu.
Nedense ağız alışkanlığımıdır, yoksa zevksizlik midir? Bilmem. Ama sevmem el baklavasını. İlla pastaneden alınacak. Tere yağlıyı çok överler ama bir zaman pastane üstatlarından birisi “tam tereyağlı baklava satıyorum diyen yalan söyler, tereyağı tuzludur sadece onu kullanarak baklava yapılmaz” demişti. Sonra o baklavacının mahalledeki diğer baklavacılar tarafından linç edildiğini üzüntüyle öğrendim.
Baklava deyince elbet bu Rum gavurunun yaptığı densizliğe de iki laf etmek lazım.
Sen bizim yılların tatlısını al git, Avrupa ülkelerine benim diye pazarla. Yanında da Hacıbaba’dan aldığın baklavaları “buyurun inanmayan tatsın” diye gönderip not iliştir.
Olacak iş değil. Pervasızlığın bu kadarı.
Neyse milletçe bizleri ayağa kaldıran ve ulusumuzu aşağılamaya yönelik bu tutumu şiddetle protesto ediyorum bende.
Bak buradan uyarıyorum. Ey Konya’nın yeme içme işleri yapan ahalisi. Yakında densizin biri de çıkar bu etli ekmekle, furun kebabı da bizim derse kafayı çok taşlara vurursunuz. Yol yakınken alın defteri kağıdı elinize yazın bunları.
Hemen gidin şu işin bir tescilini alın ki bizim olduğu belli olsun. Sonra bir standart getirin. Her ekmeğin içine et koyan, al etli ekmek diye millete yutturuyor.
Bu arada Balıkesir ahalisi kılıcı kalkanı kuşanmış, Bursa’dan da ilave kuvvetleri alarak lokantacıların üstüne holayacaklarmış. Mesela kadın kız mevzu değil. Tiritle - Höşmerimin sizindi bizimdi davası.
Baklavanın kimin olduğuna gelince. Dünyaca ünlü yemek uzmanı Charles Perry'nin sekiz yıl önce yaptığı bir açıklama yapmış
.
Los Angeles gazetesi yazarı Perry, (ne kadar kültürlü olduğumu buradan anlayın. Nerelerin gazetelerini okuyorum ) 1988'de Konya'daki konuşmasında şu tespite yer vermişti: ''20'nci yüzyıla kadar baklava Balkanlar ve Arap dünyasında yaygındı. Bu yöreler Osmanlı'ya aitti. Baklava bir Türk buluşudur. Oysa bazı Avrupalılar bunu kabullenmemekte, bu zarif ürünün Türklere ait olduğunu benimseyememektedir.''
Elin gavuru bile bunu söylerken elimizden gül gibi baklavayı aldırmayalım. Ha gayret şu işe omuz verin.
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 1 yorum
yapılmış )