|
|
|
Ünlü yazar Cengiz Aytmotuv’un “Gün olur asra bedel” isimli kitabında tanıdığım mankurtlaşma sanki günümüz Türkiye’sini en iyi tanımlayan kelime oldu.
Kendi kültürel kimliğinden utanan ve kendi toplumuna yabancılaşmış insanları sanırım en iyi bu sözcük tanımlıyor. Ben mankurtlaşmamızı ve yabancılaşmamızı kültürel miraslarımız tarihi eserlerimize bakış açımızla aktarmak istiyorum.
Milletleri ayakta tutan, maddi ve manevi değerlerini en iyi yansıtan yapılar kuşkusuz tarihi eserleridir. İnsan özünü kavradıkça yapılan eserlerin şartlarını düşünüp yapıdaki ince çizgiyi fark ettikçe Türk-İslam mimarisine hayran olmaktan alamıyor kendini.
Anadolu’nun tüm kentlerinde olduğu gibi Konya’da tarihi eserler açısından oldukça zengin bir şehir. Hemen hemen her sokakta binlerce yıl öncesinden yapılara, yada Selçuklu Dönemi ve Osmanlı döneminden kalma eserlere rastlamak mümkün.
Fakat zamanla alışkanlığın, vurdumduymazlığın bir getirisi olsa gerek yanlarından yalnızca onları bir taş yığını olarak algılayıp geçiyoruz. Bakmakla görmek arasındaki ince çizgiyi fark edemiyoruz.
Üniversiteden bir hocamın bu duyarsızlaşmaya karşı söylediği cümleler beynimde yankılanıp duruyor ilgisizliği görünce. Demişti ki “Tarihinden ve kültüründen bizim kadar utanan başka millet var mı acaba” Gerçektende çok doğru söylüyor hocam. Çünkü tarihine ve kültürüne sahip çıkan milletler bu değerleri korurlar ve saygı duyarlar. Ne yazık ki korumak ve saygı duymak bir yana sahiplenmiyoruz bile.
İşin kolayına kaçıp devleti yada yerel yönetimleri suçluyoruz hemen. Niye sahip çıkmıyorlar diye. Suçu başkalarına atmak en kolay yol nede olsa. Fakat özellikle son günlerdeki kültürel çalışmalar hız verilmesi ve restorasyon alanındaki ciddi çalışmalar umutlandırıyor beni.
Takip ettiğim kadar Konya’da da tarihi eserlere karşı önemli çalışmalar imza atılıyor. Fakat yalnızca restorasyon yeterli değil tabi ki önemli olan bilinçli davranmak ve uzun vadede korumaya çalışmak. Kültürel yapıların korunması kapsamında benimde yakından takip ettiğim bir durumu paylaşmak istiyorum sizinle.
Beşyol civarında bulunan çifte kümbetleri çoğu kişi bilir. İçersinde restoranın bulunduğu bir bahçede olan ve üzerinde ışıklandırma yada yazılı bir ibare bulunmadığı içinde restoranın sanki süsü gibi duran Kalenderbaba ve Keşkibaş türbelerini tanıdınız sanırım.
Türbelerin durumunu öğrenmek için Anıtlar Bölge Müdürlüğüne başvurmuştum. Müdür bey sağ olsun arşivden türbelerin önceki resimlerini ve restorasyon çalışmalarıyla ilgili dokümanları çıkarttı.
Yıkılmak üzereyken aslına uygun şekilde ve gerçekten çok güzel manada restore edilmiş bu iki yapı. Müdür bey güzelde bir söz söylemişti. “Kendi haline bırakıp yıkılmalarına seyirci olmak yerine restore edilmesi ve herkesin ziyaret edeceği bir ortam hazırlanması kötümü?”
Hak verdim. Ama anlamadığım neden bu türbelerde hiç ışıklandırma ve üzerlerinde ya da kenarlarında kimlere ait olduğuna dair bir ibare yok. Lokantanın kapısında türbelerin yalnızca Kalenderbaba ve Kesikbaş’a ait olduğu ve kaç yılında restore edildiği yazılı. Türbelere güzel bir ışıklandırma ve uygun olacak yerlerde iyi bir anlatım yapmak zor olmasa gerek. Müdür bey böyle bir teklif gelirse değerlendireceklerini söyledi. Şahsım adına ilgilenen ve yardımcı olmayı düşünen herkese seve seve elimden geldiğince yardımcı olacağımı da duyurayım buradan.
Şimdi diyenler olacaktır. Kendimize yabancılaştığımız, insanların yalnızca Müslüman olduğu için öldürüldüğü ve İslam dininin yaşanmasının engellendiği bir ortamda 2 türbeye yapılan saygısızlık her şeyi düzeltecek mi?
Anlayamadığımız şu. En azından bendeki değerlere imkanım ölçüsünde sahip çıkmaya çalışıyorum. Her şeyi küçümsediğimiz, boş verdiğimiz ve umursanmadığımız için değerlerimiz bu hale düştü. Aslında yapılabilecek ne kadar çok şey var.
Herkes kendi kapısının önünü süpürseydi hiç kirli sokak kalmazdı derler. Bu kavramlarda bunun gibi aslında. Eğer herkes kendi mahallesindeki türbelere, kümbetlere yada tarihi yapılara sahip çıksaydı yada az çok manevi ve kültürel bilinci taşısaydı bugün ne kendi değerlerimizi medeni Avrupa kadar bu kadar aşağılanabilirdi ne de İslamiyet bizlerden bu kadar uzak tutulabilirdi.
Günlük hayatın koşuşturması ve akşam medya maymunlarının sunduğu rezil görüntüleri izlemek yerine manevi ve kültürel değerlerimize o çok kıymetli vakitlerimizden az da olsa zaman ayıralım. Bunun yapmak hiçte zor olmasa gerek. Belki bu sayede mankurtlaşmaktan kurtlucağız ve kendi ülkemizde değerlerimize yabancı kalmayacağız
|
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 4 yorum
yapılmış )
|
BEN ANLAMIYORUM BU ÜLKE SANKİ BİR AVUÇ NE OLDUGU NEREDEN GELDİGİ SOYU SOPU BELİ OLMAYANLARINMI YOKSA KURTULUŞ İÇİN ÇOCUNU ,KOCASINI,BİR ÖKÜZÜNÜ HİÇ DÜŞÜNMEDEN VERENLERİNMİ ANLAYAMIYORUM. |
|
|
|
Öncelikle, Türklüğünden utanan ab ye yaranmak için camide kurşun sıkan abd ye sessiz kalan bir zihniyet tarafından yönetildiğimiz şu günler böyle yazılar yazmanız beni ziyadesiyle mutlu etti.Bizler Türk Milliyetçiliği yapınca ırkçı oluyoruz ne hikmetse.Bizler Türklüğümüzden övünmeyeceğizde kimler övünecek anlamış değilim.Atalarımız olmasa sizin bahsettiğiniz eserleri acaba kim yapardı veya ne adar yapılabilirdi.
Irkçılığa hayır.Üstünlük takvadadır Mevlam İslam a en büyük hizmeti tarihte biz TÜrklere nasip etti inşallah gelecekte de bize nasip eder.Kabe Alayları İstanbul dan en kısa zamanda tekrar çıkar inşallah.
Allah a emanet olunuz.
megulec@mynet.com |
|
|
gül
[
2006/06/14 16:58
] |
|
konya'nın tarihi eserlerine göstermiş olduğunuz ilgiden dolayı sizi kutluyorum ve başarılarınızın devamını diliyorum |
|
|
Halil
[
2006/06/12 19:49
] |
|
Yazılarınızı takip ediyorum, devamını bekliyorum |
|
|
|
|
|
Yazarın Tüm Yazıları |
|
|
|
|
|
|