Kendime kızdığım, hatta gıcık olduğum yanlarımdan birisi aklıma takılan bir hususu, üzerinden yıllar geçmesine rağmen hala düşünmeden edemeyişimdir.
Hani meşhur ‘Ekmek Teknesi’ dizinde ‘Kıl’ karakterinin “ağa kusura bakma! Ama kafama bir şey takıldı” sorusunu ben kendi kendime pek çok defa sora gelmişimdir.
Bizim gidip danışacak bir Nusrettin Baba bulamamamızdan dolayı da mevzuu kafamıza takıldığı gibi kalmış, gram mil, yol kat edememişizdir.
Yine geçen gün, geçmişten bugüne kadar getirdiğim takıntıları düşünürken buluverdim kendimi.
Çocuk psikolojisinde bir kural vardır. Çocukları basılı materyalle ne kadar erken tanıştırırsan o kadar faydalıdır. İş bu kuraldan dolayı bizde kendi çocuğumuza elimizden geldiği kadar hikaye ve masal yüklemesi yaptık. Öyle ki çocuk 3 yaşına geldiğinde benim 10 yaşıma kadar okuduğum hikayeleri çoktan bitirmişti.
Şimdi o masalları her defasında aynı heyecanla dinleyen çocuğu görünce aklım fikrim yine geçmişte olduğu gibi bu masal mevzuuna fena takıldı.
Şimdi kafama takılan konuları yazayım da gelin birlikte çözüm arayalım.
1. Kırmızı başlıklı kız neden sürekli kırmızı bir başlık takar. Yazı kışı olmaz mı?
2. Yine bu kırmızı başlıklı kız densizi babaannesinin evine girdiğinde koskoca kurdu görüpte anneannesi sanacak kadar kör müdür? Hadi kördür. Kös kör kızı ormanda yalnız bırakma gafletini hangi densiz anne baba yapar, üstelik bu kırmızı başlıklı kızın babaannesi ortalardayken babası neden arazi olmuştur da hiç adı piyasada geçmemektedir.
3. Kül kedisinin perisi niye gece yarısına kadar müsaade etmiştir. Bir iki saat daha verse canı mı çıkar da, milletin yüreğini ağzına getirmektedir. Hem bu talihsiz kızcağızın her bişeyi gece yarısı eski haline dönüp yok olurken, nasıl olurda camdan kundura olduğu gibi kalakalmaktadır. Üstelik resimlerinden ve anlatılanlardan bu kızcağızın ayaklarının standart büyüklükte olduğunu anlıyoruz. Koskoca ülkede aynı ayak numarasına sahip başka hiçbir kız olmaması olsa olsa saçmalığın daniskası değil midir?
4. Pamuk prenses mevzuna gelince. Prensesi ceylan avcısına veren cani Kraliçe, Pamuk Prenses’i cücelerin yanında bulduğunda neden “ona iyilik olsun!” diye, onu bir prens öpene kadar uyutacak bir zehir vermiştir de; öldürme yoluna neden gitmemiştir. Bir insan, başka bir insanın kalbini isteyecek kadar caniyse, eline geçen bu fırsatı değerlendirmemesi olsa olsa saçmalık olur. O halde neden öldürmemiştir?
5. Kurt ve yedi küçük keçi hikayesine gelince. E benim sivri zeka keçi yavrularım. Ne diye kurdun ayağını budağını görmeyi kendinize iş edinirsiniz. Neden bu kurt canisinin yüzüne bakmak aklınıza hiç gelmez. Hem sonra o kurt ahlaksızı nasıl yedi tane keçiyi işkembesine sığdırmıştır? Piton yılanı Pakize midir ki bu? Hadi yuttu diyelim. Anaları nasıl gelip kurdun karnını yarıp, anastezi olmadan keçileri çıkartabilmiştir. Hadi oradan da geçtik. Kurtun karnına taşları doldurup nasıl karnını ağrısız ve acısız geri dikme başarısını göstermiştir.
6. Hansel ve Gretel densizlerine gelince. Neden yola ekmek dökmüşlerdir. Hiç mi akıllarına gelmez bir çabut mabut bişi bağlamak. Avanaklar ağızlarını açıp ayran delisi gibi havaya bakacaklarına hiç mi çevrelerine bakmazlar ? Hem yıllardır yaşadıkları ormanda cadı olduğunu hiç mi bilmezler? Hadi bilemedin. O kadar çocuk kaybolmuş hiç mi birisi çıkıp “ulen bizim bebeler nereye gidiyor. bi bakalım yav” demezler.
Kendimi yıllarca kandırılmış gibi hissediyorum. Hayallerimizi yıkma başarısını gösteren bu olayların çocuklarımızın kanına girmesini istemediğimden gündeme getirmeyi düşündüm. Söyledim ya, ara sıra takılırım ben bu mevzulara. Her neyse, ben şu kurt meselesini birde tıp alimlerine sorayım bakalım bir sonuca varacak mıyım?
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 1 yorum
yapılmış )