Bu köşenin sürekli takipçisi olduğunu sandığım bir okurum Ortadoğu’da yaşanan mevcut savaş için, bölgenin Filistin-İsrail gerginliğinden çok İran-İsrail nüfuz savaşı olduğuna kanat getirmiş. Bakın neler diyor : “Ortadoğu’da yaşanan İran - İsrail çatışmasıdır. Amerika ve İsrail nereye bir askeri müdahalede bulunsa sonuçta o bölgede İran'ı görüyoruz. Afganistan’da Güney Irakta, Lübnan’da... Filistin’de El-Fetih’in yerini alan Hamas... Yani sevgili yazar; olaya daha geniş bir perspektiften bakarsak sanırım sorunun İsrail’in Filistin tarafından tanınması ya da Hamas’ın Arafat yolunda devam edip etmemesinden daha vahim olduğunu görebiliriz diye düşünüyorum. Bakış açımızı biraz daha genişletirsek İsrail’in saldırıları ile PKK’nın saldırılarının aynı zamanda haber bültenlerinde yer alması size neyi düşündürüyor…?
Açıkçası biraz abesle iştigal etmiş.
Bu yazıya yalnız kendisine bir e-mail atıp yanıt versem, o zaman sadece olay ikimizin arasında sınırlı kalırdı. O zaman sizler bundan habersiz kalırdınız.
Gerçi okur yorumlarına olumlu yâda olumsuz pek yanıt vermiyorum ama bu sefer ezber bozdum.
Gelelim İran konusuna;
İran, İsrail ve ABD politikalarına doğrudan baş kaldıran dünyadaki tek ülkedir.
Ama İran’ın bölge ülkeleri üzerinde politikalarını ciddi bir etkileme gücünden uzak olmasından, ortada bir İsrail-İran çatışması var demek yanlış bir tespittir.
İran 1979’dan beri kızar, İsrail, ABD bildiğini okur.
Öte yandan gerek mezhepsel, gerekse ABD faktörü nedeniyle bütün bölge ülkeleri de İran’la mesafelidir.
Ancak İran ABD’ye bölgede Irak ve Afganistan işgalinden dolayı minnettardır.
Afganistan’da mezhep ayrılığı nedeniyle Taliban yönetimiyle arası açık olan, Irak’ta Saddam Hüseyin’den dolayı Irak ile 8 sene savaşmak zorunda kalmış İran, ABD’nin Afganistan ve Irak operasyonlarını sessizce izledi. Gelinen son noktada hem Taliban’dan, hem de Saddam’dan ABD işgalleri sayesinde kurtuldu.
İran, bu nedenle ABD ve İsrail’e ne kadar şükranlarını iletse azdır.
Afganistan’da Talibanlar iktidardayken mezhep nedeniyle İran karşıtlıkları zirvedeydi.
Yeni yönetimde İran yanlısı değil ama kendi sorunlarıyla boğuşan bir Afganistan sorun da değil.
Irak’ta Şii bölgesinde İran’ın Şiiler üzerinde etkisi yadsınamaz.
Ancak, İran şu ana kadar el-Hekim ve Mukteda el-Sadr yanlılarını hükümete sokamadı. İran yanlısı tek adam Caferi’de ortalardan kayboldu gitti.
Lübnan Şiilerinin doğrudan İran eksenine bağlılıkları doğru bir tespittir.
İran Hizbullah’a para ve silah yardımı yaptığı önceden beri bilinir.
Ama Lübnan’ın İsrail ile kavga nedenleri doğrudan İran’a olan muhabbetleri değildir.
İsrail’in Güney Lübnan’ı yıllarca bombalayıp, işgal altında tutmasıdır.
İran doğrudan İsrail’e net duruş sergileyen yeryüzündeki tek ülke olması ve son çıkışları elbette bölgedeki prestijini parlatacaktır.
Ancak unutmayalım İran, halen Ortadoğu’nun yalnızlaştırılmış tek ülkesidir.
O nedenle Filistin-İsrail çatışmasının pratikte İran-İsrail sürtüşmesi demek de içi boştur.
İran kızar, İsrail bildiğini okur hepsi o.
Olaya tersinden bakarsak,
İsrail, Rıza Şah Pehlevi’nin devrimle tahtından düşüp, yerine Humeyni ile başlayan Ayetullahlar döneminin başlangıcı 1979 Şubatından beri İran’ı, terörist bir tiranlık olarak tanımlar.
Ayrıca İsrail’in, İran’a saldırmak için Lübnan’la kavga çıkarmasına da gerek yoktur.
Saddam döneminde de İsrail jetleri gitti, Irak’ın enerji reaktörlerini vurdu ve geri döndü.
Kimseye de hesap vermedi, kimsede bir şey diyemedi zaten.
Demek ki bölgede yaşananlar İran-İsrail arasında yaşanan bir nüfus savaşı değil.
Olay İran’ın da Türkiye gibi, Suriye gibi, Ürdün gibi, tasvip etmediği seyretmekten başka bir şey de yapamadığı klasik Ortadoğu portresi.
Olayın merkezi Filistindir.
Eleştiri
Bazen aynı okuyucudan olduğunu zannettiğim eleştirilere tahammülümün olmadığı yönünde serzenişler alıyorum.
Bu kanının sebebi de şuymuş; bazen benim yazılarıma kızıp yazılmış olduğunu zannettiğim, içi hakaret dolu yorumlara, sitenin yorumlar köşesinde yer verilmemesiymiş.
Korkarım bu konuda pek yapabileceğim bir şey yok.
Gelen yorumlar siteyi sürekli denetleyen görevli arkadaşlar tarafından, edep süzgecinden geçirilip yayınlanıyor.
Yoğunluk içinde gözden kaçıp geçen olursa gün içinde fark edilince hemen siliniyor.
Bu eleştiriyi yazan okuyucuma, karın ağrısıyla yaşamaya alışmayı tavsiyeden başka yapabileceğim pek bir şey yok.
Terbiye sınırları çerçevesinde gelen olumlu yada olumsuz her değerlendirme mutlaka önceden olduğu gibi yayınlanacaktır.
Bu köşeyi takip edenler bilir.
Buradaki yazılarımı karmaşık belli bir bacgraund gerektiren konuları bile anlaşılır, pek fazla dolambaçlı yollara sokmadan, yalın bir ağızla kaleme almaya çalışıyorum.
Ancak buna rağmen bazen, bazısı ısrarla okuduğunu bile anlayamıyor, yâda anlamak istemiyor. “Kasım ayında erken seçim olabilir” ifademe, nasıl seçim olacak diye yazarsın diye bana yorum gönderiyor.
Tahmin edersiniz bunlarda yoğun işlerim arasında beni zaman zaman gülümsetiyor.