Geçen Ramazan ayında bir dostuma “nasılsın abi bugün biraz halsiz görünüyorsun.” diye sorduğumda; “ya Murat; benim Recep’le, Şaban’la, hatta Bayram’la aram iyi; ama bu Ramazan’la bir türlü barışık olamıyorum” demişti. Nükteli bir bakış açısı tabi. Sigara zafiyetinden ileri gelse gerek.
Benimde bir dönem çalışmama rağmen aramın iyi olmadığı, barışık olamadığım şey radyo.
Genelde kasetlerle haşır neşir olurum arabada.Biraz eski kafalı olarak bile değerlendirilirim arkadaşlarımca. Dinlediğim kasetler ya zamanı aşmış yada bende güzel ifadeler uyandıran eski şarkılardır. Yeni kasetlerden pek bulundurmam. Ama bu geleneği Yücel Arzen’in “bir sana dayanamam, birde sabah uykusuna” şarkısının yer aldığı kasetle biraz deldim. Yücel abinin sabah uykusuna dayanamadığı gibi, bende açlığa dayanamam. Her ne kadar rejimdeysek de ölmedik ya!
***
Gözlüklerim mi yok!..
Sabah çok uyumayı sevmem. Yatakta miskinlik etme gibi bir alışkanlığım yoktur yani. Uyanır, kalkar, televizyonun karşısına geçer, derin kültür programlarından kimin nerde kimi kovaladığını öğrenirim hemen ki risaleye başlayalım.
O sabahta öyle oldu. Derken acıktığımı hissedince içimden patates geçtiğini fark ettim. Evde baktım patates yok. Sümerbank işi çizgili pijamamı çıkartıp, giyindikten sonra kapının önüne bir çıktım ki ne göreyim, bizim kırmızı şimşeğin yerinde yeller esiyor.
Kırmızı şimşek diye bahsettiğim 95 model karizma Uno. Kendisi ateş kırmızısıdır. Normal kırmızı dersem bozum oluyor, ona göre. Arabanın yolda gidişini görseniz öyle gülmezdiniz.
Evde olmayan şeyin sadece patates olmadığını görünce biraz irkildim. Gözlüklerimi yokladım yerinde. “Demek ki hakikaten yok” dedim kendi kendime.
***
Karakolda hırsız var…
Karakola gittiğimde polis teşkilatı beni pek şirin karşıladı. Mütebbessim çehrelerle “hoş geldiniz. Arabanın sahibi siz misiniz?” türünden sorulardan sonra arabayı uçuran sübyanları gösterdiler bana. Sonradan çocuklardan birisinin annesi olduğunu anladığım kadın “benim oğlum yapmaz öyle şey, ihtiyacı yok; zaten hapisten de yeni çıktı” derken ben kadına çoktan inanmıştım. Öyle ya, sicili sağlam birisi çalsın ki içeriyi tanısın... İçerden yeni çıkan 19 yaşında ki çocuğun hırsızlık yapma ihtimali Mars'taki hayatla eşdeğer olmalı. Kadında aynı hesabı yapmış olacak ki oğlunun suçsuz olduğunu anlatmaya çalışıyor, bir taraftan da ağlıyordu.
O dakika cep telefonunun hafızasında kaç tanıdık varsa hepsinin aradığını hatırlıyorum. Sonra kapatınca dahasını sayamadım.
***
Zararım büyük…
Zararın neresinden dönersek kardır. Kasko yapmak için gittiğimde temsilci “bu çalınmayacak kadar güvenli bir araba buna kasko yapmaya gerek yok” diyince adamın gözlerine acaba ince bir alay mı var diye dik dik bakmıştım. Sonra adam bu model arabaya kasko yapmanın mümkün olmadığını söyleyince bana batırdığı ince iğneleri çuvaldız olarak iade etmiştim. Demek ki bu kasko denilen şey gerekli. Ama yapmıyorlar ben napıyım...
Ben arabanın bir yere gitmeyeceğini tahmin ediyordum zaten. Benim anahtarla 25 dakika da çalıştırdığım arabayı yerinden kımıldatma başarısını gösteren arkadaşları kutlamak bile lazım. Nitekim sonra randıman alamadıklarından olacak ki benimkini bırakıp daha nezih bir Uno’yu kendilerine hedef seçmeleri ondan olsa gerek.
Artık arabamı uzaktan daha net görebiliyorum. Şöför kapısı hafif dışarı doğru bombeli duruyor. Havadar oldu sanırım. Bunun dışında pek şikayetim yok.
Zararıma gelince. Ben teybe üzülmedim. Rejim için kalorisi düşürülmüş armut, şeftali ve karpuz almıştım. Hırsız densizleri onları yemiş ona bozum oldum. Bu araba nasılsa dolanır dolanır bana gelir… plakası 06 KON çünkü…
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 2 yorum
yapılmış )
[
2006/08/02 12:03
]
sevgili yazarımızın oto teybini ben taktırmıştım.yeni teyibi alınca iş yine bize düştü galiba. benimde derdim bu simdi. Kurtuluş ÖZ.