Siyasetin birçok tanımı olduğu muhakkak.
Siyasetçinin tanımı ise oldukça zor.
Kim siyaset yapmalı?
Siyaset kimin için yapılmalı?
Siyasetin ve siyasetçinin yolu, ilkesi, standardı, kıstası, amacı ne olmalı problematigi üzerinde günlerce haftalarca düşünülüp tartışılabilir.
Elbette siyaset ve siyasetçi’den konu açıldığında konunun ucunun sabahlara kadar sürecek bir müzakere gibi ucunun açık olması da siyasetin doğasındandır.
Neyse, biz bırakalım siyaset felsefesi yapmayı konumuza gelelim.
Meramı uzun kelimelerle yazıp dizip sonra bir şey demeyenler gibi olmayalım.
Önce konuyu siyasi partiler üzerinde yerel ve merkezi siyaset olarak iki bölümde mütalaa etmek gerekir.
Bu yazımda her ikisinin de ortak noktaları üzerinde spontane bir şeyler ifade etmeye çalışacağım.
Sayın Demirel ve Sayın Özal örneğinde olduğu gibi,
Siyasetin nihai zirvesi Başbakanlık ve ardından cumhurbaşkanlığıdır.
Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı makamları ülkenin kaderine direk etki eden siyasi karar mekanizmaları olmasından dolayı hayati öneme haizdir.
Risk ve hataların ülkeyi ne gibi badirelere soktuğu 2001 krizlerinde görülmüştür.
Her siyasetçi kapasitesine göre bir hedef koyar kendine.
Hedefine ulaşmak için siyasi argümanlar geliştirir, hizmet üretir halkına.
Halkının veya aidiyet duygusuyla mensup olduğu teşkilatlarındaki çalışma performansı ile siyasetteki yeri konumu ünvanı kartvizitleri sürekli yenilenir.
Kartvizitlerdeki unvanlar yenilenirken acaba siyasetçi kendini yenilemeyi başarabilirmi?
İşte konu burada düğümlenmektedir.
Siyasetçinin hedefi ne kadar yüksek olursa, kendini geliştirme gereksinimi aynı oranda artar.
Örnekleme yapacak olursak;
Farz edelim bir siyasi partinin yapılacak ilk genel seçimlerde vekil olmayı kendisine hedef edinmiş bir parti mensubunu ele alıp, önce kendini geliştirme açısından neler yapmalı sorusuna cevap arayalım.
Siyasetçi eğer sadece vekil olmayı hedefine koymuş, yalnız vekillikle iktifa edecek biri ise, ondan fazla bir şey beklememek gerekir.
Vekilliğin ötesinde grup başkanlığı, komisyon başkanlığı, genel başkan yardımcılığı, genel başkanlık,bakanlık,başbakanlık,cumhurbaşkanlığı gibi hedefler koymuş ise işte o zaman onun kendini sürekli yenilemesi geliştirmesi yeni olaylara yeni sorunlara çözüm stratejileri geliştirmesi şarttır.
Bahsedilen kavramlar, sorunlar hakkında sürekli arayışlar, sürekli çözümler kafa yormalar yeni fikirler öne sürmesi, onu kendiliğinden ön plana çıkaracak, ismi herkes tarafından duyulacak,
Aidiyet ve mensubiyet duygusuyla adeta bir fenomen olacaktır.
59.Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin Başbakanı Sayın Erdoğan anılan fenomenin en tipik bir örneğidir ve anlattıklarımızla birebir örtüşmektedir.
Sadece siyasette değil her alanda kişinin kendini geliştirmesi gerekir.
Konumuz Siyaseten kişinin kendini geliştirmesi olunca haliyle bizde siyaset adamları üzerinden siyasi açılımlar yapmak durumunda kaldık.
Türkiye’de çok şükür “Think-Tank” kuruluşları var.
Haddinden fazla siyasi sorun üzerinde bu kurumlarda yüzlerce bilim ve siyaset adamı sorunlara çözümler geliştirmekteler. Adeta beyinler beyinlerle birleşerek çok yararlı “solutions” yani çözümler üretilmektedir.
Kendine hedef koyan siyasetçi bu çözüm önerilerinden bihaber olursa elbette kendi kendini geliştirdiğinden söz edilemez.
Ulaşımda,tarımda sanayide eğitimde “duble yol,hızlı tren,sulama projeleri,alt ve üst geçitler,eğitim yardımları,garip gurebanın fukaralıktan kurtarılması,yeni alternatif tarım ürünlerinin teşvik edilmesi” gibi projeler birer think tank çalışmasının siyasetçinin iradesinde tekemmül etmiş halidir.
İskender’in düğümü çözmesi, hem siyaseten hem de askeri güç olarak zirvede olan bir devlet adamının devlet adamlığı iradesinin tarihe yansıyan halidir.
Siyasi irade’de insan ve para unsuru üzerine bir başka yazıda değinmek üzere burada yazımı bitirmek durumundayım.