Kendime ait bir takıntım vardır. Bir konu konuşulurken konunun anlamını güçlendirecek bir fıkra yada şiirle mevzuya derinlik kazandırmaya bayılırım. Fıkralar ağırlıklı olarak Temel fıkraları. Yapacak bir şey yok, Temel maharetli adam. Bu kadar fıkraya malzeme olduğuna göre…
Ben eskiden bu fıkraların gerçekliği konusunda şüphelere sahiptim. Fakat geçen hafta yapmış olduğum Doğu Karadeniz ziyaretiyle fıkraların aslında gerçek, yada gerçekleşmesi mümkün olaylardan meydana geldiğini kavramış durumdayım.
Misal isteyen bir iki misal..
Yer Trabzon Havaalanı. Karşılamaya gelen dostum anlatıyor. Kendisi Ordu’lu. Oradan yırtıyor…
Beni beklerken başından geçen ilginç olayı şöyle naklediyor: Abi “havaalanında seni beklerken görevliye ‘Ankara uçağı kaç dakikada iniyor?’ diye sorma gafletinde bulundum. Yüzüme baktı görevli: ‘Trabzon’dan Ankara’ya mı; Ankara’dan Trabzon’a mı?” diye karşılık verdi bana dedi. Anlatılanları duyar duymaz gülme krizine girdiğimi söylememe bilmem gerek var mı?
Fakat mevzunun sonunu merak ettim sordum dostuma: “E sen ne dedin, bunu sana söyleyen görevliye?” diye sorunca; “ben bir şey demedim, ama arkasındaki başka bir görevli ‘o Akçabatlidur, Trabzonlu değildur’ diye ekledi, valla ben bişi anlamadım abi dedi”. Bunun üzerine bunlara kafayı fazla yorma burası Karadeniz, sadece gül ve geç diye ekleyebildim. Dakka bir Temel bir!
Önce ordu, Giresun; ardından Trabzon, Rize.
Rize’de oturuyoruz. Şahintepesi’ni gidenler bilir. Nargile içeceğiz ama nargile ustasından haber yok. Çaresiz iş başa düştü. Çöktüm tezgahın başına, sağlamından dört tane hazırlamışım ki; değme ustalar kıvıramaz.
Çaylar self servis değil Allah’tan. Nargilenin yanına çay geldi. Biz nargileyi çekip çayları yudumlarken dostumuzun telefonu çaldı. Karşıdaki ses belikli “nereyesun (nerdesin) ?” diye soruyor. Bunun Verdiği cevap beni yerlere yıkmaya yetti. “ha puradayum, çay içeyrum!”
Ertesi gün Başbakan’ın memleketi Güneysu ilçesindeyiz. Harika bir yer. İnsan orda yaşlanmaz. Hani rahatsız bile oldum. Yeşilden burnunun ucunu göremiyorsun. O kadar yeşil bir memleket.
Güneysu’da bir balık yemeye gittik. Bir taraftan sohbet devam ediyor. Dostuma başka bir dostumu görüyor musun? diye sordum. Verdiği cevabı aynen buraya taşıyorum “çok bazen”.
Afallıyorum. Abi çok mu, bazen mi?
Rize kalesi Karadeniz’deki pek çok kale gibi hakim bir tepede. Çay içelim dedik. Çıktık kaleye. Kalede bir anons “bir adet anahtar bulunmuştur, kaybedenlerin danışmaya müracaatı..”
Karakteristik bir Rizeli olan arkadaşımızın aniden ayağa kalktığını ve ceplerini karıştırdığını görüyorum. “Abi ne oldu?” diye soruyorum. Buyurun size cevap “yok bişey abi, ben bulmuş muyum diye bakayrum.”
Bazen düşünüyorum. Acaba misafirlere yönelik yapılan bir talk show mu. Hani Sadettin Teksoy Afrika’ya gidip turistlere gösteri yapan adamları yam yam diye tanıtmıştı ya. Hah! “O tip bir gösteri mi bu yaptıkları?” diyorum. Sonra yok bu kadarda organize olamazlar diye içimden geçiriyorum.
Çayeli’nde geçirdim geceyi. Aklıma hemen “Çayeli’nden aşagu inerim yali yali” türküsü geldi. “Neden yali yali, ne demek bu?” diye sordum. Abi dediler; “Çayeli’nde girişteki mahallenin adı Yaka, çıkıştakinin adı ise Yali. Adam Yali tarafından çıkmış yali yali demiş, Yaka’dan çıksaydı şarkı yaka yaka olacakmış.” diye karşılık verdiler.
Benimle kafa mı buldular, yoksa düz mantık hikayesinde olduğu gibi düz bir mantık mı kurdular? Emin değilim. Ben bu fıkra işini biraz daha deşeceğim bakalım altından ne çıkacak.
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 1 yorum
yapılmış )
[
2007/09/22 17:47
]
yazıyı okudum bazı sallamalar var yazıda yalan şeyler yani sen ne zaman şahintepesinde nargile yaptın