Ben seni değil bu sevdayı bir ömür bekledim.
Ve ben seni ömrümün bir musalla taşına en yakın yerinde sevdim.
En güzel dizeler neden aşk üzerine yazılanlardır diye düşünmüşümdür hep.
Dile getirildiğinde “kalemi elden düşürüp, lambada titreyen alevi üşüten” o duygunun gücünü ölçmenin mümkün olmasını o kadar çok isterdim ki.
Ve düşünmüşümdür yine; Aşkı şiir tadında yaşayan şairin kavuşmak için mi yazdığını; yahut yazmak için mi aşık olup, ateşler içinde yandığını.
Aşk ve ateş ne kadarda bir birlerini tamamlıyor aslında.
Yukarda söyledik ya. Aşık olup yanıyor mu, yoksa yanarken aşık mı oluyor?
Hadi sorduğumuz bu karmaşık soruya yine biz cevap verme ukalalığını gösterelim: Şair kanaatimce aşık oluyor, ve her yandığında aşkının derecesi artıyor.
Aşk ve ateş. Ne kadarda bir birine yakın görünüyor.
Bakın şair ne diyor.
İçmişiz vahdeti meyinden mestaneyiz
Per urur şemsi cemâli yar için pervaneyiz…
Mumun alevinin etrafında dönüp, her döndüğünde alevin dayanılmaz çekiciliği karşısında, aleve olan sevdasının karşı konulmazlığına dayanamayarak, dönüş halkasını küçültmesini ve ardından o alevin karşı konulmazlığıyla kendisini aleve bırakmasını.
Tıpkı yukarıdaki dizelerde söylediği gibi şairin. Vahdet şarabından içen aşığın mestane olması ve sevgilinin ateşinde yanmayı arzu etmesi gibi. Ne büyük erdemdir ki o ateşte yanmayı arzu ediyor. Söyler misiniz; kaçımız cesaret edebilir. Kaçımız böyle bir sevdayı kendisine yük edinebilir ve kaçımız mum alevine sevdalı pervane gibi ateşe atlayabilir.
Aşık, sevdanın ateşinde yandıkça derecesi artar diye nakleder İskender Pala. Onun için mumun alevinde yanmak sevdanın bir ispatı, erdemin ve olgunlaşmanın bir görüntüsü ve olsa olsa aşkın bir ödülüdür aşığa.
Ya kavuşmak…
Aşık Aşkına kavuşmak için yaşamaz. Aşk acı çekmek, o ateşte pişmek ve her piştiğinde olmak için yaşanır.
Onun için dememiş midir şair;
Aşk derdiyle hoşum el çek ilacımdan tabib
Kılma derman kim helakim zehri dermanımdadır.
Çektiği bu ızdıraptan memnun olmayan başka hangi şair (aşık ) tabibine yalvarır ki “ben aşk derdiyle dertliyim amma, ben bu hastalıktan memnunum, onun için benim derdimden el çek, beni iyileştirme; zira senin şifan benim helakimdir, helak olmamdır” diye.
Yahut aşkın verdiği derin ızdıraptan ve ateşten yanmayan hangi yüreksiz sevdiğine şöyle seslenir.
Ey yar, ağyara minnetimi ayb eyleme
Bağban bir gül için minhare hizmetkar olur.
Bir gül için hizmetkar olan bahçıvanın halini kim anlar ki gerçek bir aşıktan başka.
Anı hoş tut, garibindir, efendim, işte biz gittik
Gönül derler ser-i kûyundan bir divanemiz kaldı.
O ne büyük bir aşktır ki şair, uğruna can feda ettiği sevgiliye “yurdunda bıraktığım gönlümü hoş tut” diye vasiyet ediyor. Evet kendi gidiyor ama gönlünü sevdiinin, biricik maşukunun yurdunda bırakıyor. Ve ardından vasiyet ediyor. Ne olur, onu hoş tut.
Kardeşim: Sana kaç kere anlattım aşkı ve aşkın gerçekliğini. Aşk kavuşmak için yaşanmaz. Aşk pişmek, aşk olmak için yaşanır.
Görüyorum ki pişiyorsun. Uçarılığın yerini vakur bir vaziyet, çok sözün yerini sükunet, ve duruşunda bir eda göze çarpmakta. Her ne kadar yüz hatlarına elemin izleri nüfuz etmiş olsa da, ömrünün bu son baharında kapını çalan aşk ateşinin seni yeniden var ettiğini de gözlemekteyiz.
Unutma bazen maşuk değil, sevda bir ömür beklenir. Ve yine bazen kaybetmek için erken sevmek için çok geçtir.
Hadi kardeşim, Hadi aç gözlerini yeniden hayata…
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 1 yorum
yapılmış )