:. Haberler
  Bilişim
  Dünya
  Eğitim
  Ekonomi
  Kültür Sanat
  Politika
  Sağlık
  Spor
  Yaşam

  :. Gruplar
  Hava
  Söyleşiler
  Yazarlar

Başlarken… 
Memduh Nihat Ada   ( memduh_nihat@mynet.com )



Kaba, hoyrat ve küfürbaz bir dil kullanması ile ün kazanmış olan C.Bukowski editörler için ağır, biçimsiz sözler söyler ve tespitler yapar ki şahsım adına bende bu tespitlere bir yere kadar katılmaktayım.

Bir yere kadar: Mustafa Kutlu, Lokman Koyuncuoğlu, Sofya Kurban… Editör olmanın daha fazla mütevazı kıldığı güzel insanlar.

Bu isimlerin dışında kalan editörler küfrü mü hak ediyor. Böyle bir şey söylenebilir mi? Elbetteki hayır!... Kesinlikle hayır!.. Zaten benim demem de bu değil. Ancak şu bir gerçek ki editörler insanı daha başlamadan yazıdan küstürür, yazarda yapar!... Editörün teşviki ile yazar olunur mu?... Sanmam ki olunsun…

Sözü olduğuna inanan ve inatçı olan için editörlerin kıymeti harbiyesi yokken daha yolun başında editörlerin eline düşünler içinde editör, Ali kıran baş kesendir!

Velhasıl editörler, her halükarda dikkat edilmesi gereken şahıslardır.

Bunca sözü sevgili editörüm Lokman Koyuncuoğlu’nu övmek ya da daha ilk yazıda yermek için yazmadım.

Lakin bana yazma fırsatı verdiği için teşekkür etmeyi de vazife sayarım.



İlkler zor değil, heyecanlıdır. Hele de benim gibi vedalaşmalar gibi ilk karşılaşmalar konusunda da özürlü iseniz…

İtiraf ediyorum ki heyecanlıyım…



Konumuz C.Bukowski değil. Fakat söz bu “yer altı yazarından” açılmışken, beni çok etkileyen ve yazmak konusunda bahanelere sığınanlara cevap saydığım güzel bir şiirini paylaşmak istiyorum.



hava, ışık, zaman ve ferahlık



“-biliyor musun, ya ailem vardı başımda ya da iş, araya

hep bir şeyler girdi

ama şimdi

evimi sattım, nefis bir yer

buldum, geniş bir stüdyo, o ferahlık

o ışık, görmelisin

hayatımda ilk kez yaratmak için yeterince

mekanım ve ışığım olacak.”



hayır yavrum, yaratacağın varsa

bir maden ocağında günde 16 saat

çalışırken de yaratırsın

ya da

üç çocukla küçük bir odada

işsizlik yardımı ile

geçinirken,

vücudun ve beynin

kısmen parçalanmışken bile

yaratırsın.

kör

topal

felçli,



kent depremle, bombardımanla, selle,

yangınla boğuşurken sırtına bir

kedi tırmanır ve sen

yaratırsın.



güzelim, havaymış, ışıkmış, zamanmış, ferahlıkmış,

yok bunların bu işle ilgisi

ve hiçbir şey yaratmazlar

yeni bahaneler bulmaya yarayacak

daha uzun bir hayattan

başka.





İlk yazıya uygun düştüğünü düşünerek ve maksadımın daha iyi anlaşılmasını murad ederek bire bir yaşadığım ve kaleme aldığım bir öyküyle başlıyor ve sözümün ulaştığı herkese merhaba diyorum…



Yeni yetme, delişmen günlerim. Delikanlıyım. Taşralı bir delikanlı. Birkaç aydır baktığım, bakıştığım bir kız var. Adı Zeynep. Zaman zaman evlerine kadar uzaktan uzağa takip ederim Bilir takip ettiğimi. Hoşuma gider. Sahiplenmiş olurum. O’nun da hoşuna gittiğini sezinlerim. Saf ve masum bir aşkın ilk aşamalarını yaşıyorumdur. Konuşmuşluğum yoktur. Adını başkalarından öğrenmişimdir. Olsun, o benimdir.

Zeynep çalıştığı işten çıkmış ve evine gidiyordur. Bugün gitmiyor. Gidiyor da gitmiyor. Başka başka ve evine uzak tenha sokaklara sapıyor. Yavaşlıyor. Biliyor yine ben takipteyim. Çünkü yarım bir baş dönüşü ile ardından gelip gelmediğimi kontrol ediyor. Emin oluyor. Tamamdır artık. Yanına gidip bir şeyler söylemem gerek. Ne söyleneceğini bilmiyorum. Biliyorum aslında. O’nu düşündüğümde yağmurlar yağıyor. Gürül gürül çağlıyor dereler. Her yan menekşe. Her yan çayır çimen, her yan çiçek! Ya da yalnızca O’nu düşünmek hoşuma gidiyor. Sımsıcacık oluyorum.

“O dönüp baktıkça ne yapacağımı şaşırıyorum. Düzgün bir şekilde yürümek için bacaklarım fazlası ile kalın, ayakkabılarım ağır ve hantal. Ellerimi nasıl sallayacağım. Nereye konulur eller yarin yanına giderken? Elbisem ne kadar ütüsüz, buruşuk. Dönüp kaçsam…”

Kan tere baktım. Dilim damağım kurudu. Sanki değil kesinlikle sıcaklık artıyor yanına yaklaştıkça. Daha da yavaşlıyor. Geleceksen gel ve ne söyleyeceksen söyle dediğini anlıyorum anlamasına ya uzuvlarıma beton dökülmüş gibi. Sanki sakatım. Ayaklarımda zincir mi var nedir?

Gözümü yumdum ve konuştum.

“Sizinle biraz konuşabilir miyim?”

Çok önemli bir andı. Kesinlikle öyleydi. Farkındaydım. Büyük ve zor bir cümle kurmuştum. Önemliydi.

“Sizinle biraz konuşabilir miyim?”

. . . . . .



O benden cesaretliydi. Güzeldi. Gülümsüyordu. Dişleri ne kadarda güzeldi. Dişlerini öpebilirdim. Bayılabilirdim. “Senin söyleyecek bir sözün varsa konuş” anlamına geldiğini çok daha sonra anlayacağım…

-“Benim konuşacak bir şeyim yok!...” demiş ve aynı gülümseme, aynı yavaş ve konuşmamı bekler yürüyüşü ile yürümeye devam etmişti. Yanındaydım Harikaydı. Düş değildi.

Düğümlenmiştim. Bütün kurgum alt üst olmuştu. Yanına gidene kadar neler çekmiştim ve şimdi yeni ve daha tumturaklı cümle ya da cümleler kurmam gerekiyordu. Bu olacak iş değildi. Kekelemeye yakın zoraki bir sesle…



-“Oldu… sağol…” dediğimi ve bir kuyuya düşer gibi geriye döndüğümü hatırlıyorum.



Aslında o günde bugün olduğu gibi sözlerim vardı ve konuşmak istiyordum.



- “Sizinle biraz konuşabilir miyim?”
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız ( Toplam 4 yorum yapılmış )

nlsu [ 2006/10/19 11:39 ]
dilerim yazma heyecanın hiç bitmez..!harikasın...
evet_isyan [ 2006/10/10 16:34 ]
Sırça köşklerinin insan acısına ve kuş sesine barikat kurmuş pencerelerinden 'halk'ına mağrurane bakarak, kara çocukların tek bir şarkısıyla tuz buz olacak cümleler kuranlara nispet, Memduh Bey'in kelimeleri ateşten kelebekler gibi bizi kendilerini takip etmeye zorluyor.
Kavgayı, şiiri ve yârini seven adam! Hoşgeldin!
evet_isyan [ 2006/10/10 16:24 ]
Sırça köşklerinin insan acısına ve kuş sesine duyarsız pencerelerinden mağrurane bir edayla 'halk'ını süzüp kara çocukların tek bir şarkısıyla tuzla buz olan cümleler kuranlara nispet, Memduh Bey'in kelimeleri ateşten kelebekler gibi, bizi kendilerini takip etmeye zorluyor.
Kavgayı, şiiri ve yârini seven bir adamın sesi bu! Hoşgeldin!
sakarya [ 2006/10/10 12:13 ]
Tabiki konuşabilirsin. Seni seviyoruz sevgili memduh.

 


Yazarın Tüm Yazıları
 2009.02.12 -  Otur oturduğun yerde
 2008.12.12 -  Kumar oynamıyor musun?
 2008.12.02 -  Biz aşkı Orhan Gencebay’dan öğrendik...
 2008.11.25 -  Su akar yatağını bulur...‏
 2008.09.09 -  Beyaz mendil
 2008.08.16 -  Su toplayan yerimiz, neremiz?
 2008.07.31 -  Yeşil taşı arıyorum
 2008.07.19 -  Yakınlık ne anlama gelir?
 2008.07.01 -  Ben korkağın tekiyim…
 2008.06.23 -  Ninem, ağzına sağlık...‏
 2008.06.16 -  Getire getire bunu mu getirdin?
 2008.06.09 -  Esin Abla ile Halil Emmi
 2008.06.04 -  Bin kaç oluyor?
 2008.05.22 -  Ne budala bir oyun!
 2008.05.14 -  Nasıl kıskanmam?
 2008.04.22 -  Hakemi gözüm ısırıyor!..
 2008.04.08 -  Ellerimi bir çocuğa verdim...
 2008.03.31 -  Çay daveti
 2008.03.24 -  Başka cumartesi
 2008.03.19 -  Bir Zeynep vardı...
 2008.03.15 -  Bacanak kardeşim (2)
 2008.03.06 -  Bacanak kardeşim (1)
 2008.02.29 -  Gül kanayarak açar!
 2008.02.23 -  Kelam bilmeden “kelam” etmek
 2008.02.19 -  Seninle…
 2008.02.16 -  Çiçekçilere uğrayın
 2008.02.11 -  Şenlik yapılsın!...
 2008.02.08 -  Biz ona masal deriz
 2008.01.31 -  Yükseklere nişan alanlar‏
 2008.01.26 -  İnsan bolluğu
 2008.01.17 -  Bataklık bekçileri
 2008.01.09 -  Yorgancı ile kuyumcu
 2008.01.03 -  Geceler içimde hece
 2007.12.28 -  Gülüm
 2007.12.18 -  İş teklifi...
 2007.12.17 -  Korkmak...
 2007.12.12 -  Zarlar atılmıştır!
 2007.12.05 -  Sevgilim olmayan uyku
 2007.11.29 -  Bu kitaplar kaça?-2
 2007.11.19 -  Bu kitaplar kaça?-1
 2007.11.12 -  Nedir baktığın dede?
 2007.11.06 -  Meşguldüm dönemedim, yoğundum yazamadım
 2007.10.29 -  Kızım sana söylüyorum!
 2007.10.21 -  Kalbime sordum
 2007.10.15 -  Rıfat
 2007.10.08 -  Eylül, yine gel
 2007.06.18 -  Hoşçakalın
 2007.06.02 -  Yaşamak galip geliyor
 2007.05.29 -  Orman yanıyordu
 2007.05.25 -  Söyleyeceklerim Var 2
 2007.05.22 -  Söyleyeceklerim var 1
 2007.05.17 -  Üşüyorum kapama gözlerini...*
 2007.05.14 -  Siyah yıldızlar
 2007.05.10 -  Sarhoştan yağ çıkarmak
 2007.05.07 -  İnsan değil misin usta?
 2007.04.30 -  Bir başka zemin...
 2007.04.28 -  Tabanca ile gösterilen penaltı...!
 2007.04.23 -  Güller mi düşüyor gözlerinden?
 2007.04.16 -  Bazı Aşkların Ölümdür Kafiyesi"*
 2007.04.09 -  Her tebessümün kankardeşi
 2007.04.01 -  Ömrümü içine alan parantez
 2007.03.26 -  Bizim mahallenin abisi
 2007.03.19 -  Yandı,bitti,kül...
 2007.03.13 -  Meşgul görünmekten bıktım.
 2007.03.05 -  Cesaretsiz adamın notları 2
 2007.02.27 -  Cesaretsiz adamın notları 1
 2007.02.22 -  Kaç tavuğunuz var?
 2007.02.12 -  Karakış
 2007.02.05 -  Geri dön çocuk!...
 2007.01.30 -  Ya taş, ya kuş...!
 2007.01.22 -  Uykusuzluk neler yazdırıyor insana…
 2007.01.16 -  Güzel abim...
 2007.01.08 -  Güneşin kızını isteyen fare
 2006.12.25 -  Doğum günüm
 2006.12.19 -  Çıldırın!
 2006.12.09 -  Yağmurumuz var
 2006.12.04 -  Bol nahtarlı bir hikaye
 2006.11.27 -  Temayül ve uçurum
 2006.11.20 -  Yazı ve hüzün
 2006.11.13 -  Ve sen...
 2006.11.06 -  Geceydi
 2006.10.30 -  Bir Türk Dört Japon
 2006.10.26 -  Bekliyorum…
 2006.10.16 -  İnadına gülümsemek
 2006.10.11 -  Kardeşimdi...
 2006.10.09 -  Başlarken…
Aslan Korkmaz gelirken, Tuzcuoğlu giderken…
Lokman Koyuncuoğlu
Çokeşliliğe “hayır” mı diyorsunuz?
Mert Aslan
Otur oturduğun yerde
Memduh Nihat Ada
Davos Krizi; Erdoğan milat attı, Perez yavuz hırsız.
Taner Aydın
Affan Dede'ye para saydım
Mustafa Azılıoğlu
Boya boya çek
Huriye Karnap
Her ıslanan anlamaz!
Semra Hoyraz
MÜSİAD Farkı
Aydoğan Deveci
Davos ve sonrası…
Dr.Ali Can
Anlatma Sanatı
Alev Ayyıldız
Yapboz
Nadide Ü.Altıparmak
Göçmen Kuştu Kalbim
Hakan Bahçeci
 

Bu Site Konda İletişim ve Medya Grubunundur.
E-Posta: bilgi@haberkonya.com