Yasin 30 yaşlarında gürbüz ve dalyan gibi delikanlıdır. Kırmızı yanakları,
gülümseyen gözleri, kısacık saçları değildir onu sevimli kılan. Sevimli ve
cana yakın oluşu dostça ve güven veren yaklaşımıdır. Merttir.
Beş yıl önce babasından miras ufak tarlayı da haraç-mezat satarak Ankara'ya
göçmüştür. İki kız kardeşi ve anacığı. Bir gecekondu alır elinde kalan son
parasıyla. Ve düşer Ankara sokaklarına. Kız kardeşlerini okutacak ve
anacığına bakacaktır. Günün yirmi dört saatinin ha neredeyse yirmi saatini
çalışarak geçirir. Tutunur Ankara'ya. Kardeşleri okuyordur. Kendisi
külüstürde olsa bir araba ile pazarlama yapıyordur. Pazarlama dediğime
bakmayın. Ne bulursa satar. Kömür taşır. Havlu satar. Yazın kavun karpuza
dadanır.
Hayat devam ediyordur. Anası ''Seni evlendirelim oğul'' der. ''Sen bilirsin
ana'' olur cevabı. Gelin adayı hazırdır. Malatya'da, komşu köyden, teyzenin
kızı ile nişanlanır. Teyze sara hastasıdır. Düğün -teyze yüzünden- uzadıkça
uzar. Teyze, yani gelin annesi de kendi hastalığının düğünü ertelediğinin
farkındadır ve bu durum onu daha da üzer. Düğünün bir an önce yapılmasını
arzu eder. Israrcıdır. İmece usulü ve usulüne uygun yapılır düğün. Damat ve
gelin gerdeğe gireceklerdir. Teyze yeni bir krize tutulur ve ölür.
Ölen ölürde kalanlar perişandır. Gelin depresyona girer. Delilenir. Yasin
aylarca doktor doktor gezdirir eşini. Doktorlara, hocalara gider. Sevginin
yerini acımak alır. Eşidir. Akrabasıdır. Arkadaşıdır. Yarı yolda komak var
mıdır?
Tedaviye müspet karşılık vermeyen gelin giderek Yasin'i istemediğini belli
etmeye. Yasinden uzaklaşmaya başlar zaman içinde. Ve gün gelir aile
meclisinin de onayıyla gelin İstanbul'a dayısının yanına gider.
Yasin peşini bırakmaz eşinin. Paralar gönderir doktora götürülmesi, bakımı
ve harcamaları için. İki yıl geçer. Boşan der aynı aile meclisi. Yasin
boşanmaz. Bekleyeceğim der ve bekler.
Bu arada Yasin gecekondularının sokağa bakan bir odasını onarır ve küçümen
bir bakkala çevirir. Ekmek, peynir, zeytin, çay, şeker, yağ, sigara koyar.
Bakkalda daha çok annesi durur. Kız kardeşleri de yardım ederler annelerine.
Yasin bütün hızıyla çalışmakta Ankara denilen gurbete kök salmaya
çalışmaktadır.
Bisküvi toptancısına para verirken meydana çıkar hile. Sahte yüz milyonluk
vardır paraların içinde. Ki tektir yüz milyonluk. Annesi düşünür taşınır,
kimin verdiğini hatırlaması zor olmaz. Mahalleden olmayan gençten bir
delikanlı gelmiş sigara ve gazoz almış ve yüz milyonluğu vermiştir. Aradan
fazla bir zaman geçmez. Yeni bir sahte yüzmilyonluk daha düşer kasaya. Yine
yabancı bir simadır. Bu sahte para olayı aralıklarla ve değişik şahıslar
aracılığıyla dört kez tekrarlanır. Sonradan şu anlaşılacaktır. Aslında bu
değişik şahıslar aynı ekibin elemanlarıdır.
Yasin o gün işe çıkmamıştır. Evde keyif yapıyordur. Bahçe kapısından çıkar,
dükkana gelir. Takılır annesine. ''Yüz milyonluğun var mı?'' Şaka gerçeğe
dönüşür. Var der anası. Kasaya saldırır Yasin. Yüz milyonluk oradadır. Sahte
para olduğu anlar Yasin. Ne yaptın ana der. Parayı alışveriş yapıp bozduran
şahıs sokağın ucuna varmamıştır daha. İşte şu giden der anası. Yasin önce
koşmaya yeltenir. Kalpazanda arkadaşıyla buluşmuş fakat Yasin'i fark
etmişlerdir.
Yasin arabasına atlar ve deli gibi sürer. Arabayı yanlarında durdurduğunda
her iki şahısta farklı yönlere doğru kaçarlar. Birinin peşine düşer Yasin.
Çok geçmeden de yakalar adamı.
Gırtlağına sarılır. Tokatlar. Adam bıçak çeker. Yasin bıçağı adamın elinden
düşürür ve son model bir arabanın kapısını göçertecek kadar hırsla savurur
adamı. Polis gelir. Yasinin büyük katkısı ile kısa zamanda dört kişilik çete
toplanır. Yasin adamlardan şikayetçidir. Adamlardan Yasinin hırpaladığı da
yedi gün iş göremez raporu ile Yasin'den şikayetçidir.
Yasin kalpazanı savurarak zarar verdiği arabanın kapısını bütünüyle
değiştirmek zorunda kalır. Masraf bir buçuk milyardır. Kalpazanlardan tek
kuruş alamaz. Ayrıca davalıdır da. Kalpazanlar kısa bir süre sonra
salıverirler. Yasin kalpazanın kendini dava etmesi nedeniyle mahkeme
yollarına düşer. Ortada ne kalpazan ne avukatı hiç kimse yoktur.
Yasin yanıma uğramıştı mahkeme çıkışı. Yorgundu. İnanamıyordu. Ve her şeye
rağmen hala gülümsüyordu.
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 4 yorum
yapılmış )
işte o yasinlerinin ayağının altını öpmek gerektir eşine herşeyden önce insan olarak değer verdiğiiçin sahip çıktığı için...kaldı ki yılalarını veripde küçücük bir kusurla terkedilmiş yalnız bırakılmış insanlarında hakkı olmalı eşlerinin yanında.bütün insanlar hakeder bir parça sahip çıkılmayı .günümüzün tek sorunu galiba insanların sabır dereceleri azaldı birbirine tahammülü kalmadı çok çabuk tüketiyoruz.yazık allah rızası gözeten yasin sahip çıkan anasına kardeşine eşine ...herkes birbirine sahip çıksaydı insnalar bunalıma girmezdi bunca zarar olmazdı kanımca.zarardayız vesselam.
bu hayat yasin gibiler sayesinde çekilir haldedir...kaybediyor gibi görünsede kazanan odur..kazandığını sanan taa baştan kaybetmiştir aslında..elinde olanlar yekun tutsada..ama acı olan adaletin kefesi eğri kararları yürek acıtandır..dünya zıtlıklar dengesi üzerine kurulmuştur..iyi kötü güzel çirkin..iyi ile kötünün mücadelesi ezeli ve ebediidr..gülümsemeniz hiç eksik olmasın herşeye rağmen..!
Yasinler hayata hep uzaktan ve hep hüzünle bakarlar. Çünkü onların pişirdiği aş beyazların sofralarında, onların sevdiği kızlar genç kızlığını ve kadınlığını bilemeden ya el kapılarında ya kliniklerde, onların kitapları kelimelerini onursuzluğuna sermaye eden adamların koltuk altlarındadır. Ağlanası bir talanın serüveni, gülümseyişler trajedisi.