Yaşam çelişkilerle dolu. Yığınla insan “nerede o eski bayramlar” diye serzenişte bulunup dünü ararken, bir taraftan bir atasözü çıkıp eskiye rağbet olsa diyerek dünü ve eskiyi yerebilmektedir.
Dünü yitirmekteyiz. Yarına dair ise hiçbir hedefimiz yok. Arada sıkışmışlığımızın faturasını ise zamana kesmekteyiz.
Çok bozulduğum bir laf var. “globalleşen dünya.”
Dünyanın yuvarlaklığını yeniden keşfetmek, yahut günahlarımızı yükleyeceğimiz bir “sırat köprüsü kurbanı” bulmuş gibi, her duyarsızlığın bedelini dünyaya ödetmeyi alışkanlık haline getirmek adetimiz oldu neredeyse.
Kapı komşusunu aramayan, bayramları tatil olarak gören, namı diyar ramazan bayramı’nı bile şeker bayramı gibi yavan ve sıradan bir ifadeyle anan bir toplumun duyarsız fertleri.
Sabah koşturarak işe giden, akşama kadar savaşan, ardından eve geldiğinde hiçbir hayat belirtisi göstermeyen, ev içinde bile aile fertleriyle birbirinden habersiz ve bağımsız yaşayan garip insan yığınları.
Zaman mı değişiyor, dünya mı yuvarlaklaşıyor, yahut insanlar mı köşeleşiyor?
İnsan zamana mı hükmediyor, yahut zaman insanı çembere almış da evire çevire yönetiyor mu?
Cevap aranacak bir sürü soru var.
Bayramı bayram yapan takvimdeki tarih değil. Kuşkusuz insan.
Ziyaretin; yüz yüze sohbetin yerini telefon mesajlarının aldığı bir bayramdan çok şey beklememek lazımgelir. Öyleyse nerede eski bayramlar demenin bir anlamı kalmamaktadır. Hatta bunun yerini nerede o eski bayram insanları demek belki daha doğru bir deyiş olacaktır.
Ne zaman laf açılsa hep dünyaya gelişimle ilgili zamanlama hatası olduğunu düşünürüm. Lale devrinde, İstanbul’da; bir yalı yahut konakta dünyaya gelmeyi yeryüzünün hiçbir nimetiyle değişmezdim.
Denize bakan yalıda güllerle bezenmiş bir bahçe, bahçesinin orta yerinde bir kamelya, kamelyada kızarmış kömürlerin neşe içerisinde yandığı bir mangal, mangalın üstünde kahveler pişerken etrafına toplanmış dostlar ve önünde fokurdayan nargileden çıkan dumana karşı yapılan şiir ve edebiyat sohbetleri hep rüyalarımı süslemiştir.
Her ne kadar dönemler farklı olsa da
arkadasından;
gökten nazire indi siham ı kaza sına
Nef i diliyle uğradı, hakkın belasına
Denilerek hicivleri yüzünden idam edilen Nefî’nin hicivlerini canlı dinlemek, veyahut
kimdir bizi men eyleyecek dar ı cinandan
mevrusi pederdir gireriz hane bizimdir
beytiyle, “bizi cennet diyarından kim alıkoyabilir. Babamızdan bize miras kalan bu haneye gireriz, çünkü orası bizimdir” diyen Nabi’nin ağırbaşlı gazellerinden canlı canlı tatmak,
Bakîya Ferhad ile Mecnun-î şeydadan bedel
Âşık-ı bi-sabr ü dil kim var dersen işte ben
Diye seslenen Bakî’nin dizelerinde gezmeyi nede çok arzu ederdim. Ancak bugün bu isimleri sadece yad ederek rahmet ve minnetle anmaktan başka hiçbir şey gelmiyor elimizden.
İnsan bilmediği bir hayatı anar ve arar mı?
Oluyor demek ki.
Neden? Diye sorduğunuzu görür gibiyim.
Neden ölüme şarkıyla koşanlar? Neden eski? Neden edebiyat yahut şiir?
Az önce lap top denilen aleti açıp kayıtlı şarkılara göz atarken mehter marşlarına gözüm ilişti. Hücum marşını dinlediğimde, kızımın ayaklarının istem dışı olarak şarkının büyüsüne kapıldığını fark ettim.
“Bu nasıl bir sanattır ki insanları ölüme koşarken yüreklendirip; şarkılarla ölümün kucağına büyük bir aşk ve şevkle koşturmakta” Diye düşünmekten alamadım kendimi. kendimi.
Tam bunları düşünürken aklıma Mevlana’nın çok sevdiğim bir beyiti geliverdi.
Her gün yeni bir konaktan geçmek akar su gibi,
Dona kalmamak gerek.
Dün geçti, dünle beraber dünün sözü de geçti,
Cancağızım bugün yepyeni bir söz söylemek gerek.
Arada sıkıştım kaldım. Dün güzel miydi, yoksa bugün dünden mi güzel. Değişen bugün mü, yahut bugün insanları mı?
Cevap bulsam mı, yahut aramaktan vazgeçip bugünü dün gibi yaşasam mı?
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 5 yorum
yapılmış )
çok güzel bir konuya parmak basmışsınız arkadaşın da dediği gibi parmaklarınızın ucuna sağlık .Belirttiğiniz gibi bayramlar eskimedi eskiten bizleriz bayramları ...Tadını alamayan bayramların ,bayramlarda tad bırakmayand abiz.çocukalrımızda bile bir bayram teleşı bırakmadık onlara bile bayramı öğretemeyecek kadar aciz kaldık ...Bayram sevinci diye bi kavramı unutturdu galiba düny atelaşı acizhane .yeniyılları sevgiller günlerini annelr gününü daha bi önemser olduk sanki.artık benliğimize kavuşma zamanı aslında...
Taklit ediliyorsunuz bayım dikkat ettiniz mi? Birileri sizin yazdıklarınızı ve okunmalarınızı fena halde kıskanıyor sanırım.
[
2006/10/28 11:03
]
Murat bey. Lokman beyin yazısını okudum. Bayramda reytingi en yüksek yazar siz olmuşsunuz. Yalnız bir şeye dikkat ettim. Yazarlar arasında da en fazla sataşılan yazar olma özelliğini taşıyorsunuz. Mustafa Azılıoğlu da size ufak ufak giydirmiş. Cevap verinde biraz gülelim:)
Bir edebiyatçı olarak yazdığınız son bir kaç makaleyi ilgiyle okudum. Mezuniyetinizin ne olduğunuda merak ettim. Yazdığınız şiir ve açıklamaların pek çoğu okulda tadına baktığımız şiir ve şairler meslek dışı birisinin bunları bilmesi ve ilgilenmesi pek hoş.
bu tür yazılarınızın devam etmesini bekliyorum.