Beni yüzde seksen seven Hasan’ım geldi bugün. Az konuşup, çok sevdiğim adamlardan. Aslında benim genelim içinde geçerli bir ölçü. Dahası, şimdi yazarken bir kez daha fark ediyorum. Sevdiğim insanlar ile öyle uzun uzun konuşmalara, tartışmalara girmem. Sevgimi besleyen o insanın varlığıdır. Gevezelik değil. Ama yok. Fatma ve birkaç insan bu tasnifin dışında. Onlar sorar ben anlatırım. Kendimi bir halt sayarım.
Notlarım birikiyor. Fırsat olursa yazarım. Altı aydır yaptığım iş / gazete dağıtmak / en çok aksattığım günler, bu günler. Belirli bir sebebi yok. Var, yorgunluk. Var, heyecan eksikliği. Var, düzensiz uyku ve dengesiz yemek.
Dün gece yeniden ve bir kez daha okuma listesi yaptım. Beni yenen pehlivan değil, beni yenen benim istikrarsızlığım, dengesizliğim, hıyarın teki oluşum.
Geçenlerde kitap okluma ile ilgili bir haber okudum. Ülkemizde kitap okunmuyormuş. Haberin bu kısmı değildi dikkatimi çeken. Şöyle bir karşılaştırma yapılmıştı ve ilginç olan da buydu benim için. 150 Türk bir Japon’a bedel!... 150 Türk’ün bir yılda okuduğu kitabı bir Japon tek başına, bir yılda okuyormuş. Yaklaşık 25 kitap. Bu araştırmaya göre ben dört Japon ediyorum. İyi mi? Ne lanet bir şey. Ben kendim olma derdindeyim.
Stefan Zweıg’ın “Korku” ve “Amok” isimli kitaplarını okudum. İki kitapta üç uzun hikaye ya da üç kısa roman. Hepsi güzeldi. Hele ki “Tanınmayan Bir Kadının Mektubu” ndan çok etkilendim. Adi herif çok güzel yazmış!..
Sanırım unutmak insan aklının başarısı değil. Zamanın ve zaman içindeki hercümercin bize kıyağı. Yoksa, “Ben seni unutacağım!”… ve buna benzer cümlelerin pratikte hiçbir geçerliliği yok. İşkembeden söylemiş sözler. Ya da daha vahimi, beylik cümle kurma özentisi. Sığlık. Ben kendim: Yaşayanları unutmayı –öldürmeyi- bırakın, ben ölenleri bile yaşatıyorum.
Evimin yarısının elektriği bozuk. Hem de bir yıldır! Tuvalet, banyo ve ufak hol. Yaptırmak için bir-iki denemem oldu fakat gelen komşu ustalar yapamadılar. Şimdi durup dururken boşuna yazmadım bunu. Geçen gün evlilik, sigorta, mutluluk üzerine tartışıyoruz. İnsanın mutluluğunu besleyen kaynakların içinde elektrik olmadığını söyledim. Mutlu olmak için sigortanın olmazsa olmazında direten insanlara inat hakkım olmasına rağmen yıllardır sigortasız olduğumu anlattım. Şatafatlı bir yerde yenilen adı bilinmeyen bir yemeği mutluluk sayan insanın üç saat sonra mutluluk mu sıçacağını sordum. Hülasa: Mutlu olma isteğini başkalarına ve dış etkenlere bağlayan insanlar için denilebilir ki bir ömür boyu mutluluğun kenarında dolaşıp mutluluk denilen o hazzı tadamayacaklarını düşünüyorum. Bu kadar basit değil elbet. Mutluluk, her şeyden daha çok bedel ister. Gayret ister. Özgür olmayı ister. Vazgeçmeyi ister. Aramak, ararken acı çekmeyi ister. Gerek fiziki ve gerekse ve daha çok ruhi olarak koşmayı ister, mutluluk.
Mutluluk en az ile değil en gerekli olanla yaşamayı bilmektir.
En gerekli olan şey de sevgiden başka nedir ki?!...
Yoksa meşe ağacının gölgesinde sırt üstü yatıp mutlu olmayı beklersek hissedeceğimiz şey mutluluk değil can sıkıntısı ve bir süre sonra midemizin açlığı olacaktır.
Geçen yıl dolaylı olarak bizimle beraber çalışan bir arkadaşımız vardı. Gençti ve birkaç işi birden yapıyordu. Cevvaldi. Gözünü budaktan esirgemiyordu. Üretmeye çalışıyordu. İyiydi. Ailesinin de isteği ile evlenmeye kalktı. Evlenmeden önce gelin tarafı tek şart koşmuştu. Sigortalı bir iş. Yalçın, tek tek bütün işlerini bıraktı. Asgari ücret verilen ve sigortası olan bir işe girdi evlenebilmek için. . Evlendi de. Mesut olsun. Daha en baştan korkaklığı, sünepeliği seçti. Kendine de eşi olacak insana da yazık etti. Direnebilmeliydi.
Geçenlerde gördüm. Gözlerinin feri sönmüş daha bir yıllık evli değilken. Bir kadına – veya erkeğe- sahip olmak için nelerden vazgeçip nelerden vazgeçemediğimiz gelecekteki mutluluğumuza dair önemli ipuçları verdiğine bir kez daha şahit oldum. Yüzü gölgeli, cümleleri hüzünlüydü Yalçın’ın. Bebek bekliyordu ama mutlu değildi. Üzüldüm. Dilime geldi ama söyleyemedim. Mutsuzluğunun tek sebebi değildi muhtemelen ama … şunu söyleyecektim......
Biliyorlar günde altı saat yürüyerek gazete dağıttığımı. Bir dost tavsiye ediyor. “Ayaklarını suyun içinde dinlendir.” Hoş ve merhametli bir tavsiye. İtirazım yok. Kafamın içi karışık, kafam yorgun. Kendi kendime konuşuyorum. “Ya kafamı neyin içine sokup dinlendireyim?!...”
|
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 5 yorum
yapılmış )
YOK
[
2008/09/26 03:26
] |
|
Sayın memduh nihat ada abi artık yazılarınızı düzenli bi zaman aralıgında yayınlasınız ya belki bencillik yaptıgım ama hep okumak istiyorum sizi saygılar |
|
|
YOK
[
2008/04/25 00:53
] |
|
sayın nihat ada yazılarınızı takip ediyorum ve o kadar bencilim ki her girdigimde yeni bi yazı bekliyorum sizden ama bu bazen 2-3 günü buluyor sadece paylasmak istedigim için söylüyorum ve sabırsızlıkla bekliyorum yazılarınızı |
|
|
[
2006/11/02 22:51
] |
|
memduh bey'e ait sayfanın en güzel tarafının, yazılarının altındaki yorumlar olduğunu kabul edenler...? - etmeyenler..? kabul edilmiştir !!!
fakat bu da göstermekte ki sayın memduh bey ada, bazı naif ve nitelikli potansiyelleri tahrik edip günışığına sızmalarının yolunu açmak hususunda nev'i şahsına münhasır bir yeteneğin sahibidir.
olacak olacak, endişeye mahal yok. |
|
|
nil
[
2006/11/01 15:25
] |
|
insanlar daha rahat olabilmek için rahat gibi görünsede daha zoru seçiyorlar..belki garanti luyor pek çok şey ama daha mutlu olma riskini kaçırıyorlar..belki bunda muhannete muhtaç olma korkusu ve endişesi de var..ama bende biliyor ve yaşıyorum ki sabit ve garantili işlerde yaşayan insanlar daha mutsuz ve daha bezgin.. içlerindeki ışık sönmüş..!üretken değiller..sıradan ve kendilerini sürekli tüketen yontan bir işleri var..bu da aslında bir çeşit insan kıyımı..kitap.. okur yazar cahiller ordusu yetiştiriyoruz ne yazkki..okumayan düşünmeyen fikir üetmeyen insanlar sürüsü.. tabii böyle insanları yönetmek çok kolay..belkide toplum mühendisliği yapılıyor bir yerde..ama bu insanların okuma konusundaki tembelliklerine mazeret olamaz asla..sayın yazarın düşüncelerine katılmamak mümkün değil..!biryerde okumuştum..üretkenliğin çok okumakla doğru orantılı olduğunu..daha iyi ve daha aydınlık gelecekler dileği ile.. yazarın yeni yazaılarını merakla bekliyoruz.. |
|
|
|
Kitap okumanın önemine ilişkin bir filozofun sözünü aktarmak istiyorum. Abimiz buyurmuşlar ki, kitap okumayan birinin kitap okuyamayan birinden farkı yoktur. Bu manada, okur yazar olmanın gereği, kelimeleri asırlar ötesine uçuracak yegane vasıta olan kitapları kucaklamaktan geçiyor. Memduh Nihat gibi, birikimleri üzerinden hayata ilişkin erişebildiği bütün fotoğrafları yeniden ve yeniden üretmek, gürbüzleştirmek ve suretten aslı yakalamak bir parça da kendi kalbinin, sevilen ruhların, gurbetin ve umudun satıraralarını iyi okumakla mümkün olmalı... |
|
|
|
|
|
Yazarın Tüm Yazıları |
|
|
|
|