İki ay kadar önce, boynumda kravat, birkaç kez Kızılay da yalın ayak yürümüştüm. İddialaşma falan değildi. Benim açımdan doğal ve sıradandı. Sonraları birkaç yerde muhabbeti oldu bu yalınayak yürüyüşümün. Genel kanaat bu yalınayak yürüyüşümün temayüllere aykırı oluşudur. Ve sordum temayül severlere : “Peki hatunların göt, göbek ve memelerini pervasızca göstermeleri temayülden midir?”
Kadınlar bilmece ve bazı “salak” erkekler çözmek için uğraşıp duruyor. Bir türlü bitmiyor bulmaca. Sorular hileli mi nedir?!... Yok, yok danışıklı dövüş bu… Kimse duymasın ama bulmacanın bitmesine de razı değiller. Hem kaçıyor hem davul çalıyorlar…
Bayanlar evlenecekleri erkekleri nasıl seçerlerse seçsinler. Benim işim baylarla. Siz siz olun, evleneceğiniz bayanın annesini tanımaya çalışın. O’nu yemeğe çıkarın. Kendinizi davet ettirin. Bir şekilde muhabbetti ilerletin ve şayet kanınız ısındı ve size rol kesmiyor ise ondan sonra kızına talip olun. Dinleyin bu sözümü. Yanılmazsınız!...
Gecelerimden…
Demirlibahçe mahallesinin arka sokaklarından bir sokakta rast geliyorum o nurlu yüze. Sabah namazına gidiyor dualı adımlarıyla. Karanlıkta görüyorum yüzünü. İçime ışık doluyor. O ne güzel yüzdür Yarabbi. Gözlerinde kayboluyorum. Gözlerinde yıkanıyor, durulanıyorum. Utanmasam, “Dede, dur biraz da şu yüzünü seyredeyim” diyeceğim. O’nu uzaktan gördüğümde adımlarımı küçültüyor, yavaşlıyorum. O güzel insan bana doğru yürüyor. Ben geriye doğru yürüyorum. Bekliyorum O’nun selam vermesini. Üzerime çiğ yağıyor. Donmuşsam ısınıyorum. Bazen geç kalıyorum. Namaz vakti geçmiş oluyor. Göremiyorum. Gardım düşüyor. Çabucak yoruluyorum. Dede çık bir yerlerden ve bana görün diye sesleniyorum.
Gecenin hangi saati geçersem geçeyim ışığı hiç sönmeyen evler… Aylardır hep aynı pencerede ve hep aynı oturuşla kim bilir kimin yolunu gözleyen yaşlıca teyze… Mahallelinin etrafına taşlar koyduğu ve belediyenin aylardır kapatmadığı kanalizasyon kapağı… Sabahı “anacığım” gibi evinin camlarını ve kapılarını açarak karşılayan insanlar… Ağır ve aheste adımlarla camiden dönen ihtiyarlar… Hep ama hep uyuyan evler… Bütün arabaların tek sıra dizildiği orta halli sokakta arabasını özellikle ters istikamete çeken muhalif serseri… Pezevengine uluorta ve hesapsız küfür eden delikanlı orospu… Her tarafına iğne batırılıyormuş gibi yürüyen, yürümeye çalışan ibretlik, özürlü delikanlı… Köpek sürüleri… Ve kıyafet giydirilmiş köpeklerini gezdiren hanım ablalar… Yediklerini eritmek için sabah yürüyüşü yapan her boy her beden insanlar…
Ve bir özürlüyü görerek not düşüyorum:
Sizin ve benim ve yüzbinlerin bir adımda aldığı mesafeyi beş dakikada alan bir özürlüye bakıp nasıl kendi ayaklarını öpmez insan!...
Ercan geçen gün heyecan içinde aradı. Olay şu: Üstü başı pejmürde, yaşı yetmiş dedenin biriyle tanışmış çay ocağında. Dedem bilgece sözler ediyormuş. Ercan, hah demiş, galiba “Zorba”yı buldum. Dedeyi takipteyiz. Dede, Yenidoğan’da oturuyormuş. Şayet kabul ederse, dedeye mürit olacağız!...
Ercan’a şunu söyledim doğruya yakın, şakayla karışık. Bize, bizim gibi “manyakça” kitap okumayan ama hayatı okumuş biri lazım. Ara sıra gelip bizimle dalga geçecek ve “Yakın bu okuduğunuz kitapları!...” diyecek. Bu yazıyı okuyanlara duyurulur. Kendimize şeyh değil “Zorba” arıyoruz!...
Sokrates “Herkes konuştuğunda sen sus!” diyor. Koca Usta. Elinden öpüyorum. Siz, Mihail ile Adrian. Buluştunuz mu gittiğiniz yerde?... Yanınızda Ercan ile bana da yer ayırın. Sen Zorba. Senin Patronun vardı ve her ikinizde felsefe yapıyordunuz. Ercan ile ben senin benzerini aramaktayız, haberin ola. Sen Sidarta. Hala aynı nehrin kenarında mısın? Yolumuz düşer bakarsın sana. Sen Ebuzer. Sen hala, soymak için yolunu çevirdiklerine sorar mısın, “Sen Muhammedi misin?” diye… Ve sen Homongolos. Yakışıklı abim!... Bizde senin uçtuğun uçurumun kenarındayız…
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 2 yorum
yapılmış )
...söylenilecek çok söz var ama belkide hiç bir şey söylemeden sadece dinlemek..yazılanlara yürekten eşlik etmek..benim gibilerin yapabileceği şey...ha eğer yalın ayak gezmek insanın fıtri duygularını harekete geçiriyor olsaydı,hiç kuşkunuz olmasın temayüllerden olurdu..!selamlar..
''buyur otur şeyhim
samanyollarının ılık sedirine uzan
uzun, görklü ve sof
yüzünü bizden yana döndür
bize buğdayın ateşin
gözleri timarın
ve hüznün varidatını anlat''