Yola çıkıp yürümeye başlamak gerekir değil mi güzel abim?...
Keşke hiçbir beylik kelimeye bulaşmadan anlatabilsem anlatmak istediğimi.
Okumanın ve yazmanın beni nerelere, hangi duygulara, düşlere sürüklediğini
dillendirebilsem.
Tarık Buğra'nın ''Bu hikayelerde bulamayacağınız, kimsenin bulamayacağı şey
kin'dir, hınç'tır, insanın yerilişi, horlanışıdır. Ben de bununla
övünüyorum.'' dediği gibi bir şeyler diyebilsem bende bu yazıyı bitirdikten
sonra.
Zor. Çünkü daha önce yazdığım kızgın yazılar ortada. Yazdıklarımı inkar
etmek bir yana hala aynı delişmen ve serkeş adamım. Yazacaklarım,
yaşayışımdan, algılayışımdan, parmaklarımın uçlarından beyaz kağıda ulaşana
kadar değişmeyecek. Kopuk kopuk ifadeler. Anlatımlar.
Yoksa ben hep böyleydim de yazıyı kendime ayna yapınca mı afalladım güzel
abim. Bilmiyorum.
Ahh benim mısır püsküllü saçlı abim. Bende bir buçuk yıl saç uzattım ki
sağır sultana ulaştı ünüm. Yaşlısı genci, bayı bayanı, kapı komşusu, esnafı,
apartman kapıcısı. onlarca insana malzeme oldum. Babam bayramda benimle
konuşmadı biliyor musun güzel abim. Hatta dua etmeliymişim ki yanında halam
varmış!... Yoksa çok ağır sözler edecekmiş. Yahu güzel abim. Ben bildim
bileli aynasız yaşarım. Bakmam öteme berime. Güzelliği ne kendimde ne
başkasında gözlerimin insafına bırakırım. Sevilecek bir yanını bulduğum her
şey, benim için güzeldir, güzel abim.
Çoğunluğun saçımı kestirdikten sonraki tavrı beğendikleri, daha güzel
olduğum yönündeydi. Fakat şunu da söylemeliyim ağır abim. Az da olsa uzun
saçlarımı beğenenler vardı, uzun saçlı abim.
Uzun saçlarımı anlatmam uzun sürdü diktiği ağaçlar dükkan kapatan abim! Son
olarak şunu söyleyeceğim. Saçlarımdan yola çıkarak görünüşüm ile ilgili en
hoş / insan her dem beğenilmek istiyor demek ki.. / tepki dolmuşçu Nihat'tan
geldi tavlada yenilmekten keyif aldığım abim. Tıraş olduğumdan üç gün sonra
gördü beni. Dolmuştan aşağıya atladı. Upuzun kollarını yukarı kaldırarak
bağırarak şöyle dedi. ''Allahuekber!... Senin her halin güzel abim.''
Sayılı, sıralı hastalıklardan başka bir kez hasta oldum, hasta olduğum
abim. Ortaokula gidiyordum. İncecik, sıska bir çocuktum. Doktorlara göre yüz
felci, hocalara göre çarpılmıştım. Ömrü uzun olası anacığım ve kalender
insan komşumuz Fevzi amca ile karın yarı belde olduğu bir kış gecesi
Arifiye'de gittiğimiz bir evde sifa bulduğuma inanıyorum, Yeni caminin
meşhur insanı Hasan Hocanın oğlu abim.
Acılar acılara katılır mı yüzümde derin çizgileri olan abim?
Acılar neremizi acıtır abim. Acılarımız, sol göğsümüzün altında çarpıp
duranı daha diri ve uzun ömürlü kılar mı abim.
Yılanlardan uzak olası abim. Eller var ki. okşaması yılan sürünmesi. eller
var ki iki elle tutulup öpülesi. Ellerinden öperim abim.
Güleç yüzlü abim. Yüzler var ki, perdeleri indirilmiş evler gibi.. Soru
sormaya, yaklaşmaya korkulan yüzler. Ve senin yüzün abim. Sorulara açık
gülümseyen yüzlü abim. Ben dönene kadar değişmezsin değil mi abim.
Hala yazmaya başladığımı saymıyorum ama işte gördüğün gibi yazıyorum,
yazıları ödül alan abim.
Çocukların o, ne kadar çamura bulaşmış olursa olsun, asla kirlenmeyen
elleriyle çizdikleri resimler, niye bu kadar güzeldir abim? Dün gece, burada
Adil Handan, ikinci el aldığım ve okuduğum bir kitabın içinden, kibrit
kutusundan az büyük kağıda çizilmiş bir resim çıktı. Bir saat, resmi
seyrettim abim. Ailesini çizmişti. Oklar çıkarmış ve isimler yazmıştı. En
büyük olan babaydı. Küçük ama sıcacık evleri vardı. Ve resmi öptüm abim.
Gurbet dürtükledi içimden. Hasret ve özlemle kendimden geçtim. Baba
ocağımızın taşlarını özledim, ağlasam ayıp olur mu abim..
Gurbet ile rutubet aynı kökten mi gelir akıllı abim. Gözlerim yanar ve
sesim titrer! Gurbet denilen uzaklık hissi niye kederle dolanır boğazımıza
ve gözlerimize, gözüm abim. Yoksa, ömrümüze hükmeden sıla özlemimidir, sıla
abim.
Kimse, - belki de bende böyleyim- başkasının derdinden, kederinden pay
almak istemiyor abim. Sesi daha gür ve çok çıkanlar neden hep kaptanlardır
abim. Kaptan: demem şudur ki kaptanlar işini yürütenlerdir. Miçolar hep daha
fazla ve ancak istatistikli hesaplara mı gelir, gönlümün kaptanı abim.
''Bu içerlek ve uzun dükkanda adını yeni duyduğum bir çok ot, koku, toz, su
vardı. Çeşitli boyda iğne, renk renk tireler, nakış kokaları, yünler,
şişler, tığlar, bu arada ıhlamur ve hatmi çiçeği, cila işlerinde kullanılan
gomalak, karanfil, safran, çörekotu, kuş yemi, gül sirkesi, tarçın,
zencefil, sakız, balmumu, çiriş, karanfil yağı, bademyağı, ikikavrulmuş,
kişniş, bir kavanozun içinde sülük, nalın çivisi, tutkal, karbonat, loğusa
şekeri vardı.''
Bu alıntı çocukluğumuzun yazarı Kemalettin Tuğcu'nun Hacı Baba isimli
hikayesinden abim. Bu dükkanları bende gördüm abim. Bu yukarıda sayılanlara
ilaveten dükkanın yanındaki simsiyah varilde gazyağı, keçi boynuzu, kabak
biçimli cam kaplarda türlü türlü şekerler, teneke kutularda - yıllar yılı o
bisküvi daha doğrusu o bakkal kokusunu aradım- bisküviler ve lokum, bir
kutuda misket, bir kenarda ipleri asılı topaçlar. Nereye gitti bu bakkallar
ve bu satılanlar abim. Ki şimdi ne bu bakkallar var ne de bu satılanlar.
Adları bile ne kadar estetik. ne kadar sıcak. Geçmiş, yani dün, gönlümüzün
mezarlığında mı yatar abim..
Sıkıntılı günlerimde yanına gelmiştim. Yaralanıyorum abi diyordum. Gönlümü
ferahlatacak bir çok şey anlatmış ve yağmurla yıkanmış ormanların uzaktan
görünüşünü andıran bakışlarınla ''Yazar, çizer ve sanatçılar aynı çileli
tarikatın üyesidir'' diyerek beni de sanatçı sayarak, adam sayarak, onara
etmiştin, sözü güzel abim.Şimdi, fikir namına kafasında hiçbir şey taşımayan
boş kafalı ve bir takım ağızdan kapma, ayağa düşmüş sözlerle konuşan
insanlarla iç içe, bir arada yaşamaya çalışmanın zorluğunu nasıl anlatayım
sana. Nezaketten nasipsiz mi ararsın yoksa çirkefliğini ve kahpeliğini
cüzdanınla, makamınla, geçmişinle gizleyen mi.
Hep mi kötü insanlar. Demem asla bu değil, bakışları yağmur suları ile
yıkanmış abim. Ancak güzeller giderek azalıyor, azalıyor ve ben korkuyorum
benim azlardan az, benim güzel abim.
Bu günlerde bakışlarım hep ıslak güzel abim. Yürümeyi yeni öğrenen çocuklar
gibi çok çabuk düşüyor, kırılıyor ve inciniyorum. Doğruyu ve güzeli tarif
eden fakat kendi uygulamayan insanlar yüreğimi kanatıyor. Konuşurken sık sık
boğazım tıkanıyor. Kahır doluyum abim. Kahır ki saçlarımı beyazlatıyor.
Kahır ki içimde çırpınan kuşlarımı öldürüyor. Ve beni anlayan anlasın
kahırdan uzak olası abim.