:. Haberler
  Bilişim
  Dünya
  Eğitim
  Ekonomi
  Kültür Sanat
  Politika
  Sağlık
  Spor
  Yaşam

  :. Gruplar
  Hava
  Söyleşiler
  Yazarlar

Geri dön çocuk!... 
Memduh Nihat Ada   ( memduh_nihat@mynet.com )

Erken bir Pazar sabahıydı.
Bebekler, hastalar, polisler, anneler, yeni yetme delikanlılar, fahişeler.
Kent uyuyordu. Yerde kar vardı. Elimde gazeteler bata çıka yürüyor ve
gazetelerin ön sayfalarına göz gezdiriyordum. Bir protesto eyleminden bir
kare görüntü vermişlerdi. Ve o fotoğrafta seni gördüm. Dehşetli
yakışıklıydın. Harikaydın. Afilliydin. Kaşkolun boynundaydı. Pervasız
duruyordun eskisi gibi. Ve haykıran ve diken gibi bir pankart taşıyordun!.
Uzun uzun baktım o mahut resme.
Ağlamaklı oldum.
Sonra kızdım sana. Akıllanmayacak bu çocuk dedim!.
Çünkü önünde onlarca kötü örnek vardı. Okuyan, araştıran ve akleden
olmalıydın. Miting, protesto ve itirazların -abi, hoca, üstat'lar-
tarafından devşirilerek makam, mevki ve paraya tahvil edildiğini görmeyecek
kadar kör müydün?
Bırak başkalarını, beni, benim yaşadıklarımı ve çöle sürülmemi unutacak
kadar mı uzaklaşmıştın hafızandan?
Bunları düşünüyor ve zayi olma istiyordum. Seviyordum seni. Başkalarına
olan öfkemi senden çıkarırcasına ''geri dön!'' diyordum. Geri dön çocuk! Ben
yolu tamamlamış değilim lakin yoğun ve kederli bir yalnızlık ve
terkedilmişlikten başka bir şey yok bu yolun devamında.

O şehir değil miydi, altın kıratında, adam gibi adam olan Hüseyin'in
gadrine yıllardır gözü kapalı maymunu oynayan.
O şehir insanları değil miydi, Rahmi Sak'ı - Nasrettin Hocayı Timur'un
kapısında yalnız bırakan köylüleri gibi- Erol Öztürk'ün karşısında
korkularına yenik düşerek yalnız bırakan.
O şehir değil miydi, dünyalık muhasebesini başarıyla tutan ama verdiği
sözün muhasebesini yapmaktan uzak insanı ve avenesini her geçen gün
yükselten.
O şehir değil miydi, yıllarca ders verdiği cemaatine devlete küfretmeyi
öğrettiği halde hiç utanmadan ve arsızca ilk fırsatta devletin milyarlık
maaşına tevessül edenleri üstat sayan.
O şehir değil miydi, düzenbazlığı ve erdemsizliği ayyuka çıkan arsız
fırıldakları danışman yapan.
O şehir değil miydi, milletvekili seçimleri öncesinde hakaret edilmesine
ramak kalmışken elini avucuma alıp insani destek verdiğim ve anamın yemeğini
yiyen ve aradan beş yıl geçtiği halde tek bir nezaket telefonu dahi açmayan
insanı yeniden milletvekili seçmeye çalışan.

Sen pankart taşıyorsun, arkadaşların ve abilerin kredi kartı ve kartvizit
taşıyor!
Sen kitap okuyorsun, arkadaşların ve abilerin hayatı yaşıyor!
Sazı sen çalıyorsun, türküsünü arkadaşların ve abilerin söylüyor!

O şehir benimde şehrim yakışıklı çocuk. O şehir bana delikanlılığım. O
şehir bana düğünlerde çektiğim halay. O şehir bana dedemin mezarı. O şehir
bana Metin, Necdet, Hasan, Gülbahar, Zeynep, Ulaş, Hamza, Hüseyin. O şehir
bana hüzün.
O şehir bana: sen ve sevdiklerim.

O şehir şimdi Ömer Osman'ın dizine saplanıp kalan kurşun gibi kalbimde. Ben
bu sızıyla tamamlayacağım ömrümü.
Gel sen akıllı ol ve ''geri dön çocuk!''
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız ( Toplam 5 yorum yapılmış )

krdln [ 2007/02/13 11:39 ]
..sizin gibilerin çoğalması umudu ve dileği ile okudum yazınızı...
servet [ 2007/02/12 21:49 ]
Yazar beyi sahsen tanirim, kalemi kuvvetli ahlaki da. Ayni sehirde yasamis olmamizdan dolayi ne demek istedigini baskalarindan daha iyi anliyorum. Sayet ''Yahudilik'' bir ahlaki tavri istinaden nitelendirilmis bir kavram ise; maalesef o sehirdeki yahudilerin sayisinin Israildekilerden fazla oldugunu söylememiz gerekiyor. Yazar yine de o sehirdeki asil büyük sahtekarligin üzerinde durmamis (saniyorum yazi baska yerlere kaymasin diye) fakat durum sanildigindan cok daha vahim seyler arz ediyor (ben o sehirde olan seylerin genel gidisati hakkinda diyorum)...
[ 2007/02/11 16:52 ]
hiç merak etme usta: o çocuğun bir yere gittiği yoktur ki geri dönsün! bilakis, o çocuk savrulup gitmemek üzere oradadır zaten. birinin dizindeki kurşunun acısı nasıl senin kabine düşmüşse, senin kalbinin şekerli ve portakallı sevinçleri de onun ellerinden tutmuştur emin ol! sonra onun elleri de bir diğerinin sığınak'ının taşlarına çiçek ve kuş ve değirmen ve güneş resimleri çizecektir kesinlikle. o, kendi omuzlarında başkasının kafatasını taşımayarak, ayakları üstünde durduğu yerin aslında kendisine ait olduğunun bilinciyle, 3 günen daha uzun vadeli plan yapmaya yetmeyen aklıyla, resmi ve özel görevlilerin koruduğu mekanlarda siyasetçilik oynayanların, kemik görünce ağzı sulanan köpeklerden bile öğrenmeleri gereken çok şey olduğunu görerek, gözlerini reelpolitik safsatalara değil herşeye rağmen aşka, herşeye rağmen emeğe, herşeye rağmen ahlaka dikerek, varıp biraz da bizim oyalandığımız sahnede sana yetişmenin provasını yapmaktadır belki de.

sen nerde isen o başka bir yerde değildir yani. geriye dönemeyecek kadar uzağa gidenler ise aslında yola çıkmamışlardır hiç! onlar hala içimizde. ki yazmak, bu yüzden, kusmaktır değil midir biraz; kus ve geç!
evet_isyan [ 2007/02/06 09:55 ]
''bazıları günahla yükselir, erdemle düşer bazıları'' der şekspir. o şehir'de üzerinde erdemden başka muska taşımadığını iddia edenlerin encamı, hem kalplerini, hem vicdanlarını hem de sahiplendikleri bütün kelimeleri kaybettikleri müthiş bir yuvarlanışla yuvarlanmak oldu 'varak-ı mühr-ü vefa'nın esamesinin uğramadığı çukurlara, ne yazık! davanın sancağını güya başları üzerinde taşıyanlar, o sancağın bezinden reklam afişi yapılmak istendiği vakit, herkesten evvel çıkardılar ceplerinden makasları ve kesiverdiler kapitalizmin 'meşru' kıldığı ölçülerde...
biz hikayemizin can alıcı kısmını işte o vakit yazdık. kurgu ağlatacak kadar etkileyiciydi, ağlanacak kadar acınası..ve o kaşkollu ve afilli adamın sazının kızıl telleri mırıldandı en çok hikayemizi. duyan duydu, duymayan efsane saydı...
evet_isyan [ 2007/02/06 09:54 ]
''bazıları günahla yükselir, erdemle düşer bazıları'' der şekspir. o şehir'de üzerinde erdemden başka muska taşımadığını iddia edenlerin encamı, hem kalplerini, hem vicdanlarını hem de sahiplendikleri bütün kelimeleri kaybettikleri müthiş bir yuvarlanışla yuvarlanmak oldu 'varak-ı mühr-ü vefa'nın esamesinin uğramadığı çukurlara, ne yazık! davanın sancağını güya başları üzerinde taşıyanlar, o sancağın bezinden reklam afişi yapılmak istendiği vakit, herkesten evvel çıkardılar ceplerinden makasları ve kesiverdiler kapitalizmin 'meşru' kıldığı ölçülerde...
biz hikayemizin can alıcı kısmını işte o vakit yazdık. kurgu ağlatacak kadar etkileyiciydi, ağlanacak kadar acınası..ve o kaşkollu ve afilli adamın sazının kızıl telleri mırıldandı en çok hikayemizi. duyan duydu, duymayan efsane saydı...

 


Yazarın Tüm Yazıları
 2009.02.12 -  Otur oturduğun yerde
 2008.12.12 -  Kumar oynamıyor musun?
 2008.12.02 -  Biz aşkı Orhan Gencebay’dan öğrendik...
 2008.11.25 -  Su akar yatağını bulur...‏
 2008.09.09 -  Beyaz mendil
 2008.08.16 -  Su toplayan yerimiz, neremiz?
 2008.07.31 -  Yeşil taşı arıyorum
 2008.07.19 -  Yakınlık ne anlama gelir?
 2008.07.01 -  Ben korkağın tekiyim…
 2008.06.23 -  Ninem, ağzına sağlık...‏
 2008.06.16 -  Getire getire bunu mu getirdin?
 2008.06.09 -  Esin Abla ile Halil Emmi
 2008.06.04 -  Bin kaç oluyor?
 2008.05.22 -  Ne budala bir oyun!
 2008.05.14 -  Nasıl kıskanmam?
 2008.04.22 -  Hakemi gözüm ısırıyor!..
 2008.04.08 -  Ellerimi bir çocuğa verdim...
 2008.03.31 -  Çay daveti
 2008.03.24 -  Başka cumartesi
 2008.03.19 -  Bir Zeynep vardı...
 2008.03.15 -  Bacanak kardeşim (2)
 2008.03.06 -  Bacanak kardeşim (1)
 2008.02.29 -  Gül kanayarak açar!
 2008.02.23 -  Kelam bilmeden “kelam” etmek
 2008.02.19 -  Seninle…
 2008.02.16 -  Çiçekçilere uğrayın
 2008.02.11 -  Şenlik yapılsın!...
 2008.02.08 -  Biz ona masal deriz
 2008.01.31 -  Yükseklere nişan alanlar‏
 2008.01.26 -  İnsan bolluğu
 2008.01.17 -  Bataklık bekçileri
 2008.01.09 -  Yorgancı ile kuyumcu
 2008.01.03 -  Geceler içimde hece
 2007.12.28 -  Gülüm
 2007.12.18 -  İş teklifi...
 2007.12.17 -  Korkmak...
 2007.12.12 -  Zarlar atılmıştır!
 2007.12.05 -  Sevgilim olmayan uyku
 2007.11.29 -  Bu kitaplar kaça?-2
 2007.11.19 -  Bu kitaplar kaça?-1
 2007.11.12 -  Nedir baktığın dede?
 2007.11.06 -  Meşguldüm dönemedim, yoğundum yazamadım
 2007.10.29 -  Kızım sana söylüyorum!
 2007.10.21 -  Kalbime sordum
 2007.10.15 -  Rıfat
 2007.10.08 -  Eylül, yine gel
 2007.06.18 -  Hoşçakalın
 2007.06.02 -  Yaşamak galip geliyor
 2007.05.29 -  Orman yanıyordu
 2007.05.25 -  Söyleyeceklerim Var 2
 2007.05.22 -  Söyleyeceklerim var 1
 2007.05.17 -  Üşüyorum kapama gözlerini...*
 2007.05.14 -  Siyah yıldızlar
 2007.05.10 -  Sarhoştan yağ çıkarmak
 2007.05.07 -  İnsan değil misin usta?
 2007.04.30 -  Bir başka zemin...
 2007.04.28 -  Tabanca ile gösterilen penaltı...!
 2007.04.23 -  Güller mi düşüyor gözlerinden?
 2007.04.16 -  Bazı Aşkların Ölümdür Kafiyesi"*
 2007.04.09 -  Her tebessümün kankardeşi
 2007.04.01 -  Ömrümü içine alan parantez
 2007.03.26 -  Bizim mahallenin abisi
 2007.03.19 -  Yandı,bitti,kül...
 2007.03.13 -  Meşgul görünmekten bıktım.
 2007.03.05 -  Cesaretsiz adamın notları 2
 2007.02.27 -  Cesaretsiz adamın notları 1
 2007.02.22 -  Kaç tavuğunuz var?
 2007.02.12 -  Karakış
 2007.02.05 -  Geri dön çocuk!...
 2007.01.30 -  Ya taş, ya kuş...!
 2007.01.22 -  Uykusuzluk neler yazdırıyor insana…
 2007.01.16 -  Güzel abim...
 2007.01.08 -  Güneşin kızını isteyen fare
 2006.12.25 -  Doğum günüm
 2006.12.19 -  Çıldırın!
 2006.12.09 -  Yağmurumuz var
 2006.12.04 -  Bol nahtarlı bir hikaye
 2006.11.27 -  Temayül ve uçurum
 2006.11.20 -  Yazı ve hüzün
 2006.11.13 -  Ve sen...
 2006.11.06 -  Geceydi
 2006.10.30 -  Bir Türk Dört Japon
 2006.10.26 -  Bekliyorum…
 2006.10.16 -  İnadına gülümsemek
 2006.10.11 -  Kardeşimdi...
 2006.10.09 -  Başlarken…
Aslan Korkmaz gelirken, Tuzcuoğlu giderken…
Lokman Koyuncuoğlu
Çokeşliliğe “hayır” mı diyorsunuz?
Mert Aslan
Otur oturduğun yerde
Memduh Nihat Ada
Davos Krizi; Erdoğan milat attı, Perez yavuz hırsız.
Taner Aydın
Affan Dede'ye para saydım
Mustafa Azılıoğlu
Boya boya çek
Huriye Karnap
Her ıslanan anlamaz!
Semra Hoyraz
MÜSİAD Farkı
Aydoğan Deveci
Davos ve sonrası…
Dr.Ali Can
Anlatma Sanatı
Alev Ayyıldız
Yapboz
Nadide Ü.Altıparmak
Göçmen Kuştu Kalbim
Hakan Bahçeci
 

Bu Site Konda İletişim ve Medya Grubunundur.
E-Posta: bilgi@haberkonya.com