Ekmek, yemek, kıyafet derken tavlanın dirhemine de su kaçırdılar. Nargilemize dokundurmayız haberiniz olsun diyorduk ama şimdilerde birde Fatih Ürek nargilesi çıktı dostlar başına.
Hafta sonu evde oturdum. Yapacak iş arıyorum. Gazete gazete dolaşıyorum. Bu az gerekli, çok renkli ilavelerin birinde dolaşırken modern tavla ve klasik tavla diye ikilemi görünce okuma ihtiyacı duydum.
Lokman’la her oynadığımda iştahımın kesildiği, dostum Murat’la her oynadığımda ise şevke geldiğim bu illetin klasiğini ve modernini de yeni duymuş oldum.
Eskiden mahallede gözümüze kestirdiğimiz çocuklarla güreş yaparken sırtları yere geldimi “pes mi len” diye sorar, çocuk yıkılacağına aklı kestim mi “pes” der, yok daha azmi varsa gayrete gelir değil diye bağırırdı. Şimdi bu modern tavla diye icat ettikleri oyunu da bizim hakemsiz güreşlerimize benzettim.
Vido geldi mertlik bozuldu…
Bu modern tavla denen şeye vido diye bir şey eklemişler. Tam aklım kesmedi anlar gibi yaptım ama. Anladığım kadarını aktarayım: Üstteki tavlacı, alttakine pes demiyor da 2’ye katladım diyor muş. Eğer karşısındakinin aklı kesmiyorsa verdim oyunu diyor arkasını dönüyor muş. Yok eğer ümidi varsa devam diyor. Oyunu kazanan 2 puanı cebine koyuyormuş. Aynı bizim güreşler gibi.
Köroğlu olsa ağlardı…
Ben geleneksel bir adamım. Öyle yeni eklemelerden pek haz etmem. Almanya’dan gelen vatandaşlarımızın heybetli fötr şapkalara tavuk tüyü takmalarına da uzun süre alışamamıştım.
Tavlada da bu yeniliğe alışmak güç olacak.
Zira bunu oyunun başında kullanan kullanır da işin kritik noktasına geldiğinde vido diye konuşan olursa işte sinirlendiğim an o andır. Mertliğin kıvrılma noktası.
Hakkıyla oynamak lazım…
Tavlanın kendine özgü bir kurallar silsilesi geleneği var. Her şeyden önce tavlanın bir felsefesi vardır ki önce onu sökmek lazım gelir. Eline aldığın bu şeyin nerden terennüm ettiğini bileceksin. Bilmeyenlere ben ders vereyim.
Tavla bizim bugün burun kıvırdığımız İran’ın, dünya döndükçe adı yaşayası Şahı Nuşirevan-ı Adil’in emriyle veziri Nerdiçihri tarafından icad olunmuştur.
Dört cihette altışardan onkiki kapı vardır ki dört mevsim ve oniki aya teşbih olunur. Toplam otuz pul bir aya, siyah ve beyaz pullar geceyle gündüze dalalettir. Zarlar ise kaza ve kaderi temsil eder.
Bizati tavla dünyanın değişkenliğine, hayatın akışına temsil olunur. Ey ölümden ibret almayan insan; nasıl ki zarın hareketi geceni ve gündüzünü birbirine katmaktadır. Kaza ve kader de hayatını böyle karıştırmaktadır. Altı kapıyı alınca kendini güvende mi sanırsın ve dahi dört mevsimi hissetmez misin?
Nitekim İran halkı azıp tavladan ibret almayınca Nuşirevan satrancı icat etmiştir ki onunda çeşit çeşidi bulunmaktadır.
Görüldüğü üzre tavlaya yeni başlayacaklara bu ders olarak öğretile. Azanlar ise satranca yönlendirile.
Bu arada bu Lokman hala parmaklarıyla sayarak beni nasıl yeniyor çözmüş değilim. İntiharın eşiğindeyim.