|
|
|
Konya’dan Kastamonu’ya dönerken, o akşam Ankara’da, o yıllarda Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulunda öğrenci olan halamın oğlu ağabeyimin öğrenci evinde misafir olmuştum. O dönemde tekel olan TRT radyosu, gece saat 22 haberlerinden sonra üniversitelerdeki açık kontenjan ve ön kayıt haberlerini veriyordu. Benim durumumda olan herkes o ilanları dinliyordu. Zaten Konya’ya ön kayıt için de buradan aldığım bilgi ile gelmiştim. Ankara’da olduğum akşamki haberde Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin ön kayıt ilanı vardı. Köye dönmeden son gününde bir ön kayıt da oraya yaptırdım. Ön kayıt Cuma günü idi, Pazartesi hak kazananlar kesinleşti ve Salı günü kesin kaydı yaptırıp, hiç akılda gönülde yokken tamamen kader kısmet Ankara İlâhiyat’a başladık. Konya’nın sonucu daha sonra belli olacaktı.
Ankara’da o misafir kaldığım evin artık normal sakinlerinden biri olmuştum. Kurtuluş semtindeki bir bodrum katta olan bu daire Konya Öğrenci Yurduna en fazla 150 m mesafede idi. Ben lise mezunu olduğum ve daha önce Kur’ân-ı Kerim öğrenme şansım olmadığından ilk aylarda oldukça sıkıntı çekmiştim. Okul başlayalı bir ay olmuş, benim gibi yeni başlayanlar bile Arapça ve Kur’ân-ı Kerim derslerinde bir hayli mesafe almışlardı. Onlara yetişmem için Konya yurdunda İlahiyat öğrencisi ağabeylerin diğer fakültelerin öğrencilerine akşamları verdiği Kur’ân-ı Kerim kurslarına da katılıyordum. Konya Yurdu benim ikinci bir okulum durumunda idi.
Bugün Konya Kamuoyunun tanıdığı Haşim Şahin, Ali Kuzencik, Ahmet Türer gibi bazı isimler o günlerde bu yurtta barınan öğrencilerdendi.
Fakültede de Konyalı epeyce arkadaş vardı. Erol Doğru, Saffet Deveci, Sabahattin Samur, Coşkun Yavuz, Hacı Ahmet Özdemir ve Hamza Elmas, sınıfımızdaki aklımda kalan Konyalı arkadaşlarımızdan bazıları idi. Tabii şu da var, o yıllarda garip bir siyaset anlayışı yüzünden bunların hepsiyle aynı derecede samimi olma şansımız olmamıştı. Şu an hepsiyle gerçekten samimiyiz.
O yıllarda bir de Karaman Konya’nın bir ilçesi olduğu için Karamanlılar da Konyalı kabul ediliyordu.
Yıllar geçti İlâhiyat 5. sınıfa geldik. Sanat Tarihi hocamız H. Karamağaralı Selçuklu devrine has bir dönem olan “Ulu Cami” geleneğinden söz ediyor, Selçuklu kentlerinin hemen hepsinde “Ulu Cami”lerin olduğunu söylüyordu. Hemen sordu. Konya Ulu Camii hangi camidir? Çünkü Konya’da Selçuklu eseri olan epeyce büyük cami vardı. Konyalı olan arkadaşlarımızdan ses çıkmadı. Benim gibi aslında Konyalı olmayan, ancak sanırım Konya’yı epeyce gezmiş olduğu için tanıyan, aslen Doğu Karadenizli ama ailesi İstanbul’da yaşayan (kulakları çınlasın) İbrahim Tavukçuoğlu isimli arkadaş “Hocam tepedeki cami mi?” dedi. Hoca “evet o cami” dediğinde ben kendi kendime “Konya’ya gittim ama “tepe” falan görmedim” diyordum. O zamanlar bana göre “tepe” deyince, en azından Ankara’daki “Çankaya Tepesi” gibi falan olmalıydı.
Hoca ayrıntılarıyla bu caminin özelliklerini ateşli bir siyasinin miting konuşması gibi heyecanla anlattı. Yıllar sonra öğrendim ki, hocamızın bu cami ile ilgili tespitleri ve görüşleri yüzünden akademik ilerlemede sıkıntılar çekmiş. Malumlarınızdır ki bu cami biri kubbeli, diğeri çok sütunlu olmak üzere iki kısımdan müteşekkil. Merhum Suud Kemal Yetkin Hoca, minberin o tarafta olmasına istinaden ilk yapılan kısmın kubbeli taraf olduğunu yıllar önce kitabında yazmış. Bizim hocamız ise, istinat edilen gerekçenin doğru olmadığını zira o dönemde değil minberi caminin bir köşesinden diğerine almak, şehirden şehre minber taşındığını, ayrıca mahallinde yaptığı kazılara dayanarak il inşa edilen kısmın çok sütunlu taraf olduğunu ispat ediyordu. Heyecanı belki bu yüzdendi.
Öğrenciliğimiz sırasında bir Konya gezisi gündeme geldi. Çok sevinmiştim, katılmak için adımı yazdırdım. Ama nedenini bilmiyorum gerçekleştirilemedi. “Bir daha Konya’yı görme şansım zor” diye oldukça üzülmüştüm.
Konya’ya bir sonraki yazımda gelmek ümidiyle!...
|
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 5 yorum
yapılmış )
berna
[
2007/03/07 20:06
] |
|
bu hoca bizim din kültürü we ahlak bilgisi hcamızdır..yomuk yapmayın falla :):) |
|
|
|
Evet sayın hocam selçukluya başkentlik yapmış dönemin içerinde kendisini ispatlamış ve tanıtmış ilimizi bütün bu tarihi dokusu ve gelişmişliği ile tekrar dünya kenti yapmaya çalışıyoruz.. Oysa sıradan bir brezilya hiç bir özelliği olmadan yalandan bir karnavalla kendisini dünyaya bahsettirebiliyorsa bizim ve konya belediyesinin ve her konya severlerin şapkasını çıkarıp düşünmesi gerekmiyor mu? (Evet konya dünya kenti oluyor, sanki değilmiş gibi) yok değilse mevlana müzesinde bulununan mevlevi dergahlarına bulundukları yerlere bir bakılırsa herhalde anlaşılmış olurum. |
|
|
[
2007/02/22 22:47
] |
|
Hocam, yazı dizinizi zevkle okuyoruz. Kaleminize kuvvet.
Dr. Erdinç YÜCEL |
|
|
|
konya garip bir memleket. içindeyken özlem duymazsın dışardayken orda olmak istersin.
sayın hocamın konya macerasını merakla bekliyorum. kaleminize yüreğinize sağlık hocam... |
|
|
[
2007/02/21 16:02
] |
|
Anı mahiyetinde de olsa Selcuklu devrinin nadide eserinden bahsetmiş olmanıza sevindim. Kolaylıklar dilerim..
Ahmet Çaycı |
|
|
|
|
|
Yazarın Tüm Yazıları |
|
|
|
|
|
|