Bir vesile tanışılmıştır.
Her şey kendi doğallığında gelişir.
İki insan birbirini tanımaya, tanıdıkça sevmeye başlarlar..
Bildikleri ne varsa paylaşırlar.
Sabah, akşam görüşmeler yetmez.
Telefon, faks, e-mail. Tüm iletişim teknolojisi hasret için, dostluk için,
muhabbet için seyrü sefer edilir.
Daha çok arayan, soran, anlatan, şiir okuyan erkektir.
Delikanlı - sözün gelişi tabii - kızı koparmak için bilinen ve bilinmeyen
tüm numaraları çeker, atraksiyonlara yatar!
''Seni seviyorum'' dememiştir ancak ''sen çok farklısın''.. ''o ilktir'',
''hayatının en güzel rengidir''. Uzak denizler, börtü böcek, çayır çimen!
Kız okumuş saf, erkek okumamış fırıldaktır!
Kızımızda taş değildir ve çözülür.
Bir bir açar gönül kapılarını.
Denizde dalga yoktur. Renkler hep pembedir. Sevilen güzeldir.
Ama kazın ayağı da üç perdelidir!
Konuşmalar özel ve mahrem sohbetlere kayar.
Susmalar ve derin iç geçirmeler başlar.
O tılsımlı ''seni seviyorum'' cümlesinin eli kulağındadır.
Kızımız, gönül kalesinin kapısını açmıştır. Burçlara ilk kez bir erkeğin
bayrağı dikilecektir.
'Yoksa bir Türk filmi mi çevriliyordur.'
Kale komutanı kaleyi anahtarı ile beraber teslim için gün sayıyordur!
O gün, ne güzel bir gün olacaktır.
Dönüm noktasıdır.
Dönüm noktasında fırıldak aslını hatırlar.
Dönmesi gerekmektedir.
Ve döner.
Ve uzaklaşır.
Alçakça, kahpece kaçar meydandan.
Kız zelil düşer.
Tek bir geçerli sebep bekler.
Bir cevap ister yangınına karşılık.
Cevap, aşağıdaki vecizedir.
''Yağmur yağmıyordu ama ben her ihtimali düşünerek yanıma şemsiyemi
almıştım.''
İt, kopuk, alçak, haysiyetsiz, namert adam..
Onca yakınlaşır, onca konuşurken yağmur bulutlarının biriktiğini görmedin
mi?
Gördün ve kaçtın!
Böyle bir bitişe bir şarjör kurşun sıkılır!
Büroya gelirken oturduğum semtten belediye otobüsüne bindim..
Yol yaklaşık yarım saat kadar sürdüğünden çoğunlukla bu vakti kitap
okuyarak değerlendiriyorum.
Aborjin Efsaneleri isimli kitabı açtım.
Tatlı tatlı okumaktayım.
Pazar gününün getirdiği tembellikten otobüste sekiz-on kişi var yok.
Bir cep telefonu uyandırma mesajı veriyor.
Sahibi kimdir ve niye susturmaz şu zıkkımı der gibi öyle bir bakıyorum bu
soylu kalabalığa!
Tık yok!
Zil çalmaya devam ediyor.
Uzun bir süre çalıp susuyor.
Aradan birkaç dakika geçmeden yeniden aynı zil sesi.
Olamaz!
Ses benim çantamın derinliklerinden geliyor.
El yordamı ile telefonu -suç aletini- gün ışığına çıkarmadan susturuyorum.
Ne magandaca bir durum.
Oturuşuma, kitap okuyuşuma bakanlar beni efendiden adam sanır.
Kazmanın tekiyim ben!
Ekmek satan ama içki satmayan bir büfeden ekmek aldım.
Yüz gram zeytin.
İyi demlenmiş bir çay.
Şayet gerçekten aç ve iştahlı iseniz bundan leziz yemek yok!
Yanıma Oğuz Atay'ın ''Tutunamayanlar''ını aldım.
Yediyüzotuzaltı sayfa.
İnadım inat!
Peşinden de şimdiye kadar tek seferde okuyacak olduğum en uzun kitabı
okumaya başlayacağım.
Keşişler ve Kadınlar. Yosif Kalinikov.
Dokuzyüzyirmi sayfa
Temelle Dursun çok samimi iki arkadaşlarmış.
Köy kahvesinde sohbet ederken mesele dönüp dolaşıp paylaşmaya,
yardımlaşmaya gelmiş.
''Ula Temel'' demiş Dursun.
''İki evun olsa pirini bağa verirsun değil mi?''
''O nasıl söz!'' demiş Temel.
''Sen benim can arkadaşım değil misun?''
Dursun devam etmiş.
''İki araban olsa biri benumdur değil mi?''
''Vermeyen serefsuzdur!''
Sohbet bu minval üzere karşılığı olmayan ikileri bölüşerek devam ederken.
''İki tavuğun olsa birini bana verirsun değil mi?'' demiş Dursun.
Temel duraksamış.
''Veremem uşuğum'' demiş.
''Zaten iki tavuğum var!''
Sizin kaç tavuğunuz var ve kaçını verirsiniz?
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 3 yorum
yapılmış )
sevgili yazarım.yazılarını büyük bir zevkle okuyorum.ve yorum da yapıyorum. gerçi senin o yorumları oku yamadğını biliyorum.ama yinede ekleyim dedim. belki bigün okursan. selamlar.
[
2007/02/22 22:15
]
Sevgili Menduh bey;
Insanlarin kendilerini vazgecilmez, bir nevi tanri gördügü bir yerde o mütevazi durusunuz büyük bir ihtimalle yanlis anlasilacaktir...bizim kültürel yapimiz daha cok güclü üzerine kodlanmis durumda. Güclü olan in her halukarda hakli oldugu fakat hakli olanin güclü olamadigi hayatimizin her kesiminde tesbit edebilecegimiz bir durumdur.
Birinci kisimda bahsettiginiz hikaye bana nedense yabanci gelmedi...kaleminizi her kesin tevazu sahibi olmadigini hatirlayarak bilemeniz dilegi ile....
O otobüsteki yolculardan biri de ben olsaydım ve sizi magandalık nedir, ne menem şeydir tartışmak üzere Gökkuşağı'nda bir demli çay içmeye davet edebilseydim keşke Memduh bey! :)