:. Haberler
  Bilişim
  Dünya
  Eğitim
  Ekonomi
  Kültür Sanat
  Politika
  Sağlık
  Spor
  Yaşam

  :. Gruplar
  Hava
  Söyleşiler
  Yazarlar

Sultan Abdülhamid Han’dan Aziz Valentine  
Alev Ayyıldız   ( ayyildizalev@gmail.com )



İnsanların kafasına kendi düşüncesini yerleştirmek isteyenler kuşkusuz önce mevcut fikirleri boşaltmakla başlayacaktır işe.

Nasıl dolu bir kap su almayacaksa dolu bir beyinde kendine inat düşüncelere tamamen açık olmayacak ve düşünce süzgecinden geçirecektir fikirleri.

Beyni boşaltma sürecinde önce kavramları silersiniz. Duruma ve ortama göre yaa yaşayışları değiştirirsiniz ya da yeni ortama adapte olma sürecini oluşturursunuz.

Milletlerin düşünce dünyasını da yeni düşüncelere ve gelişen şartlara göre belirleyen en önemli unsur kuşkusuz geçmişten getirdikleri en büyük mirasları olan kültür ve medeniyetleridir.

Hele o medeniyet İslam gibi her çağa ve her döneme hitap eden bir din ve bozulmayacağı Cenabı Hakkın izniyle belirilenmiş bir kitap olan Kur’an la geliyorsa manevi yapınız güçlü demektir.

İnsanlar eğer inandıkları gibi yaşamaktan çok yaşadıkları gibi inanmaya başlarsa kendinden kopuk bir yapıya bürünüverir ve bu değiştirme sürecinden büyük ölçüde etkilenir.

Takvim yapraklarından sayfaları tükenen şubat ayı da milletçe yaşadığımız bu değişim sürecini üç örnekle kanıtladı bize.

Meşhur Sevgililer Günü, Ulu Hakan Sultan 2.Abdulhamid’in ölüm yıldönümü, ülkemize ve tarihimize siyah bir leke bırakan 28 Şubat süreci ve getirdikleri.

Kimilerine göre Dünya Sevgililer günü benim gibi geri kafalılara da göre Azizi Valentine’nin ölüm yıldönümü olan 14 Şubat milletçe gündemimizi o kadar meşgul etti ki sormayın.

O kadar yoğun bir kutlama oluyor ki, bırakın 14 Şubat’ın yalnızca gün olarak kutlanılmasını Şubat ayının tümünü kapsayan faaliyetler düzenleniyor.

Önce bilmeyenler için duyurayım. Azizi Valentine, Romalılar döneminde gençleri evlendirmeye çalıştığı için öldürülen bir papaz.

Kanunen insanların evlenmesinin yasak olduğu bir memlekette insanları evlendirerek günaha girmelerini engelleyen Aziz Valentine’nin ölüm yıldönümünü kutlayan Hıristiyanların durumu daha bir ilginç.

Çiftlerin evlenerek mahrem hayatlarını kurmalarını sağlamayı amaçlayan Azizi Valentine inat evliliğin gereksiz olduğunu düşünen bir gençlikle ahlaki erozyon yaşayan Hıristiyan dünyası 14 Şubat’ı hangi düşüncelerle kutluyor bilmem ama bizim ülkemizde sırf gösterişten kutlandığı kesin

Medya’da o kadar yoğun çalışmalar yürütüyor ki 14 Şubat’a yönelik sanki dini ya da milli bir bayram kutluyoruz milletçe.

Tabii bu arada 10 Şubat’ta ölümünün 89.yılı olan Ulu Hakan 2. Abdulhamid’i anımsamak çok fazla akıllara gelmiyor.
Yeri gelmişken Konya yerel basınını tebrik etmek istiyorum. Sultan 2. Abdulhamid’in ölümüne karşı gereken duyarlılık gösterildi.

Türk milleti tarih sayfalarına birçok başarılı lider sığdırmıştır muhakkak. Fakat Sultan 2.Abdulhamid’in yeri, bende çok başka.

Onu anlatmaya hangi kelimelerle başlasam bilemiyorum. Hangi tasvir onu anlatmaya yetebilir. Ne kadar anlatmaya çalışırsam çalışayım kuracağım kelimeler onun siyasi dehası ve mükemmel devlet adamı kimliğini göstermeye yetmeyecektir.

Kimi çevrelerce kızıl sultan diye adlandırılmaya çalışılan Sultan Abdülhamid Han’ın zekâsına ve ileri görüşlülüğüne Avrupalılar bile hayran.

Hayatı boyunca abdestiz bir adım bile adım atmamış olan sultan, hükümdarlığı boyunca da yalnızca adi suçar neticesinde 11 kere idam cezasını onaylamıştır.

İmparatorluk sınırları içerisinde bütünlüğünü bozmaya çalışan siyasi suçluları bırakın kendi canına kast edenleri bile affetme büyüklüğünü gösterdi ulu hakan.

Abdüllhamid Han’ın en çok hayran kalınan yanlarından biriside kurmuş olduğu istikbarat ağıydı.

Kendisine “Daha ne kadar ermeni öldüreceksiniz” diye küstahça bir soru yönelten İngiliz büyükelçisine, İngilizlerin ermeni komitacılara filan limanda filan günde filan saatte verdiği silahlarla öldüreceği Türk kadar ermeni öldüreceklerini söylemesi mevcut istihbaratının küçük bir göstergesidir.

Osmanlı’yı ayakta tutmak için Avrupa’daki ve Balkanlardaki mezhep çatışmalarından faydalanması, Japonlarla daha o dönemlerde bile geliştirdiği ilişkiler, Sultan Abdülhamid Han’ın mükemmel derecede iyi bir politikacı olmasının küçük birer göstergeleridir..

Ne yazık ki ulu hakan yaşadığı dönemde hak etmediği birçok davranışa maruz kalmıştır.

Sultana adeta mahpus hayatı yaşatan zihniyet ,Yıldız Sarayı’nda oluşturduğu kitaplarını bile yakmıştır.

Ülke yönetiminden haberi olmayan, Osmanlı topraklarını milyonlarca metrekareden birkaç küçük Anadolu şehrine kadar küçültmeyi başaran Jön Türkler, meşhur Talat ve Enver Paşalar ve dönemin adı aydınlık fakat kendi karanlık yazarları, sonraları ulu hakana yaptıkları hatanın utancıyla yaşamışlar ve onunla tekrar karşılaşma cesaretini bile gösterememişlerdir.

Yıkılmakta olan bir imparatorluğu 33 yıl ayakta tutan, iç ve dış düşmanlar olmasa birçok başarılara imza atacak olan Sultan’ın kıymeti de günümüzde yeni yeni anlaşılıyor.

Necip Fazıl’larla, Nihal Atsızlarla başlayan ulu hakana yönelik yapıtlar Vahit Çubuk başta olmak üzere birçok değerli tarihçinin eserleriyle devam ediyor.

Okullarda bize öğretilmeye çalışılan Vahdetinden Abdülhamid Han’a, özellikle son Osmanlı padişahlarını vatana ihanetle suçlayan zihniyete inat, her geçen gün gerçekleri gözler önüne seren bu yapıtlarla geçmişe yönelik olumsuzlukların giderileceğini umut ediyorum.

İlginçtir bizim yeni yeni hatırladığımız ve hak ettiği ölçüde sahip çıkmadığımız Abdülhamid Han’a karşı İslam ve Türk düşmanlarının nefretinde ise hiç azalma yok.

Amerika’nın meşhur işkence hapishanesi Guantamano’da kalmış olan bir vatandaşımızın bir gazeteye verdiği röportajını okumuştum.

Özellikle Müslümanlara yönelik ağır işkencelerin yapıldığı bu ceza evinde birçok hahamında bulunduğunu söyleyen Türk mahkûm Yahudilerin Abdülhamid Han’a karşı büyük bir öfkelerinin olduğunun belirtmişti.

Türk mahkuma eziyet edenlerin İstanbul’u ele geçirdikleri taktirde yapacakları ilk iş ulu hakan Abdülhamid’in mezarını yakmak olacakmış.

Onların çirkin hayalleri gene çirkin beyinlerinde gezmeye devam etsin inanıyorum ki tarihinden utanan bu millet uyanmaya başladıkça bu düşünceler asla gerçekleşmeyecektir.

Bize düşen de, ister 28 Şubat süreci olsun ister 14 Şubat günü, tüm gelişmelere ve oluşumlara Abdulhamid Han çizgisiyle yaklaşmak olacaktır.

Söylenmesi gereken her şeyi Üstad Necip Fazıl’ın söylediği tek bir cümleyle özetlemek yeterli sanırım. “Abdülhamid’i anlamak her şeyi anlamak olacaktır.”


Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız ( Toplam 7 yorum yapılmış )

zorbeg [ 2007/03/06 12:39 ]
Bacım, Allah sizden razı olsun değindiğiniz konu için. O sultan ki, ayağı abdestsiz yere basmayan evliyahullahtan sayılan insan... Örnek alınacak bir devlet büyüğü...
zorbeg [ 2007/03/06 12:37 ]
Almanya Şansölyesi Bismark: ''Biz, Antlaşmasını, Osmanlı Devleti'nin lehine olsun diye yapmıyoruz; sadece Ayastefanos Antlaşması Avrupalı Devletlerin aleyhine olduğu için buradayız.''
II. Sultan Abdülhamit, Meclis'in, bağımsız Ermenistan, Pontus ve Kürdistan gibi devletlerin kurulmasını tartıştığını görünce, 13 Şubat 1878'de Meclisi feshetti. Bu hareketini, Alman Şansölyesi Bismark şu sözüyle tasvip etmiştir: Bir devlet tek bir milletten mürekkep olmadıkça (oluşmadıkça), meclis faydadan ziyade zarar verir. Meclis'i toplayan Talat Bey, 27 Nisan 1909 tarihinde, Meclisten hâl kararı çıkardı ve içinde hiç Müslüman Türk bulunmayan dört kişilik heyetle hâl' kararını II. Sultan Abdülhamit’e tebliğ ettirdi. Bu heyet, Emanuel Karaso (Yahudi), Aram Efendi (Ermeni), Esat Toptani Paşa (Arnavut), Arif Hikmet Paşa (Gürcü) idi…

II. Sultan Abdülhamit, Yahudilerin Filistin'de bir cumhuriyet kurma teşebbüslerinin karşısına çıktı. Onların Osmanlı borçlarını bütünüyle silelim tekliflerini reddetti. Bu toprakların kanla alındığını, asla terk edilemeyeceğini sert bir dille bildirdi. Filistin topraklarının yahudilere satılmaması için gerekli tedbirleri aldı. Doğu Anadolu'da Ermeni hareketlerine karşılık Hamidiye alaylarını kurdu ve bölgede asayişi temin ile Osmanlı hâkimiyetini pekiştirdi.
zorbeg [ 2007/03/06 12:36 ]
Tarihin kanunlarına uyan II. Abdülhamit, Meclis'i kapatıp şahsî idare devrini açmakla, Osmanlı Devleti'nin ömrünü 30-40 yıl daha uzatmış oldu. Meclis'in kapatılmasının isabetli bir karar olduğu şu maddelerden anlaşılabilir.
•Düvel-i Muazzama, bu meclisin açılmasını Osmanlı Devleti'nin huzura kavuşması için değil, kendi adamları olan milletvekilleri eliyle iç idareye daha rahat karışabilmek için istemiştir.
•İcra`yı baskı altında tutan bir meclis vardır.
•Azınlık milletvekilleri, her bir grup arkasına bir Avrupa Devletini alarak, üyesi olduğu bağımsız devletler kararı çıkarmak için uğraşmışlardır. Girit, Teselya ve Yanya'nın Yunanistan'a bırakılması gerektiğini ifade eden vekiller çıkmıştır.
•240 üyeden sadece 60-70 kadarının Türk asıllı olduğu düşünülürse, durum daha da iyi anlaşılabilir.
Bu meclis ile Berlin Antlaşması imzalansaydı, Balkanlarda kurulan yeni devletler kadar Anadolu'da ve Ortadoğu'da yeni devletler kurulacaktı.
zorbeg [ 2007/03/06 12:36 ]
1886 yılında Ermeniler, dış mihrak olarak nitelendirilen devrin büyük devletlerinden Rusya ve İngiltere'nin kışkırtması ve boş vaadiyle Müslüman köylerini basarak insanları öldürmeye başladı. Bu durum üzerine II. Abdülhamit, merkezi Erzincan'da bulunan IV. Ordu Komutanı Müşir Zeki Paşa'yı, Ermeni terörünü durdurmak üzere görevlendirdi. Katliam yapan Ermenilere aman vermeyen Paşa'nın bu hareketi, Avrupa basınının Abdülhamit aleyhine kampanya başlatmasına sebep oldu.
Sultan Abdülhamid Han'ı tahttan indirmeden Osmanlı Devleti'ni parçalamanın ve İslam'ı yok etmenin mümkün olmadığını gören bütün iç ve dış düşmanlar bu Türk hakanına karşı cephe aldılar. Bir taraftan Sultan'ı gözden düşürmek üzere her türlü iftira ve kötüleme kampanyaları yaparlarken, diğer taraftan suikastlar tertip ettiler. Ermeni asıllı Fransız yazar Albert Vandal'ın ''Le Sultan Rouge=Kızıl Sultan'' şeklinde ortaya attığı iftiraları aynen alan bazı gafiller, ansiklopedilere bunları yazarak genç nesilleri aldattılar.
1897 yılında, Girit’te istediklerini elde edemeyen Yunanistan'ın Teselya sınırında ihlallere girişmesi üzerine Türk-Yunan Savaşı meydana geldi. Yapılan savaşlarda yenilerek geri çekilen Yunanlılar, 15-17 Mayıs tarihinde Dömeke'de yapılan savaşta kesin bir yenilgiye uğradılar. Avrupa devletlerinin ve Rusya'nın müdahalesi ile mütareke yapıldı. Teselya sınırındaki bazı değişiklikler dışında savaştan önceki sınırlara dönüldü. Yunanistan Osmanlı Devleti'ne 4 milyon lira savaş tazminatı ödemeyi kabul etti.
İttihatçılar tarafından Abdülhamit dönemine ''İstibdat Dönemi'' (devr-i istibdâd) adı verilir.
Mart 1877'de açılan Meclis-i Meb'ûsân'ın Şubat 1878'de kapatılması, İstibdat devrine giriş olarak değerlendirilmektedir. Fakat Mithat Paşa ve ekibi, Osmanlı Devleti'ni 93 Harbi olarak da bilinen felâkete sürüklemiş ve devlet yıkılmaya karşı karşıya kalmıştır. Ayastefanos Antlaşması şartlarında bu durum daha da iyi görülebilir.
zorbeg [ 2007/03/06 12:35 ]
Abdülhamit tahta çıktığında Osmanlı Devleti büyük bir bunalım içindeydi. Karadağ ve Sırbistan'da savaş aleyhimize dönmüş, Bosna-Hersek ve Girit'te ayaklanmalar çıkmış, mali kriz son haddine varmıştı. Dış borçların faizi bile ödenemiyordu. Milliyetçi akımların etkisiyle Balkanlar’da ayaklanmalar birbirini izliyordu. Yurt içinde meşrutiyet yanlısı görüşler güçleniyordu. Abdülhamit, Mithat Paşa'ya verdiği sözü tutarak 23 Aralık 1876'da, ilk Osmanlı anayasası olan Kanun-ı Esasi'yi ilan etti. Meclis-i Mebusan ve Âyan Meclisi üyelerinden oluşan ilk meclis 19 Mart 1877'de açıldı. Böylece I. Meşrutiyet dönemi başladı. Padişah ile meclisin ülkeyi birlikte yönetmesi ilkesine dayanan anayasayla yargı bağımsızlığı ve temel haklar güvence altına alınmıştı. Ama egemenliğin tek kaynağı gene padişahtı. Abdülhamit, Kanun-i Esasi’nin 113. maddesiyle kendisine tanınan “istediği kişiyi sürgüne gönderme yetkisi”ni kullanarak, daha meclis toplanmadan Mithat Paşa'yı sürgüne yolladı.
Ruslar 24 Nisan 1877’de Eflak ve Boğdan’a girerek Osmanlılara savaş açtı. Osmanlı ordusu art arda yenilgiye uğradı. Rus kuvvetleri doğuda Erzurum'a, batıda da İstanbul'da Yeşilköy'e kadar ilerlediler. Milletvekillerinin eleştirilerinden rahatsız olan Abdülhamit, yenilgilerin sorumlusu olarak gördüğü meclisi 18 Şubat 1878’de süresiz olarak kapattı. I. Meşrutiyet dönemine son vererek, yönetime tek başına egemen oldu.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Osmanlıların barış istemesiyle sona erdi. 3 Mart 1878'de Ayastefanos Antlaşması imzalandı. Osmanlılar için çok ağır koşullar içeren bu antlaşmaya öbür Avrupa devletleri karşı çıkarak, koşulların birlikte belirlenmesini istediler. Ayastefanos Antlaşması’nın yerine geçen Berlin Antlaşması 13 Temmuz 1878’de imzalandı. Yeni antlaşmayla Rusya'nın toprak kazanımları azaldıysa da, Romanya, Sırbistan ve Karadağ’ın bağımsızlığı onaylandı. Bulgaristan’da bağımsız bir prenslik oluşturuldu.
[ 2007/03/05 01:49 ]
öncelikle sizi tebrik ederim. Lakin küçük bir dipnot düşücem ALEV HANIM: sizin söylediklerinizde kesinlikle haklısınız fakat biz hala kendi içimizde batının bize olan üstünlüğünü şu yazdıklarınızla kabul ettiğinizin bir göstergesi. Biz onları bırakalım onlar bize raşeller, lavrenslar, lanbeyler olarak içimize girmedi Önce bizi tanıdı ve sonra dinimizi öğrenip bize hocalık yaptılar nitekim balkan ülkelernin birinde müftü kğb ajanı çıktı ve bu kişi 25 yıl bu vazifeyi ifa etti sonra vicdani el vermedi itiraf etti. (bu yazdıklarınız hepsi m. armaganın; kurtlarla dansında var) Yani biz müslümanlar olarak ÜSTADIMIZIN GAYESİ OLAN İLİM VE DİN EĞİTİMİ özellikle insanlarımıza yol göstermeden( şu kötü bu iyi ) siyasi kaplaşmlardan kaçarak onlara iyi bir eğitim verirsek D8 LER, ASRI SAADETLER ZAMANINI YAKLAMA, MÜREFFEH BİR ÜLKE OLURUZ çüünkü bu yazdıklarım şu anadolu insanının kanında var yeterki siz şu siyasi konuşmalardan ziyade eğitimin üzerine yazılar yazarsanız, erbakanlar ne yaptı bu ülkeye okulları kapattırdılar ne kadar da kendi hatası olmasada tetikledi ama alanında devam etseydi (fizikçi) dünyanın en iyi makinalarını biz üretirdik siyasete girmeden önce kitapları japonyada ders kitapları olarak okutuluyordu. Bizlere şuurlu müslümanlar lazım iyi ve dogru eğitim ile ALLAHIN İZNİYLE HEPSİ OLUR....
BU ARADA HATTİM OLMAYARAK SİZİ KIRDIMSA HAKKINIZI HELAL EDİN ( N. FAZIL ; İDELOCYA ÖRGÜSÜNÜ, okumanızı tavsiye ederim ) SAYGILAR.....
umut [ 2007/03/01 12:59 ]
Alev Hanım, her zaman ki gibi önemli konulara değinmiş, Müslüman-Türk kızından beklenen hassasiyetle okurlarınıza mesajlar vermişsiniz. Geçmişine nankör yetiştirilen nesillerin sancılarını çekerken ,sizin gibi bilinçli gençlerimiz bizlerin yarınlara umutla bakmasını sağlıyor. Tebrik ederim.

 


Yazarın Tüm Yazıları
 2009.02.14 -  Anlatma Sanatı
 2009.01.17 -  Bebek katili Mübarek ve Çağın Diğer Firavunları
 2009.01.01 -  İsrail bir terör devletidir
 2008.12.06 -  Nifaka Karşı İnfak Seferberliği
 2008.11.07 -  Edebin Beden Bulmuş Hali
 2008.10.20 -  Söz ve İnsan
 2008.09.27 -  Bayram Tadında Hayatlar
 2008.09.09 -  Ramazan ve Zulüm
 2008.07.31 -  Miraç tadında hayatlar
 2008.06.12 -  Beklemek ve görmek
 2008.05.16 -  Kısa bir mola…
 2008.04.07 -  Tahammülsüzlük, küçümseme ve kibir…
 2008.03.21 -  Kapatma davasının kapattıkları
 2008.02.27 -  Geçmişine sövmeyen bizden değildir!
 2008.02.09 -  Dikkat kara çarşaflılar geliyor!
 2008.01.11 -  Tenleri siyah yürekleri beyaz insanlar
 2008.01.04 -  Noel Bayramları Gelecek mi?
 2007.12.11 -  Nede olsa komplo teorisi!
 2007.12.01 -  OYAK’ın Ermeni Yanlısı Ortağı
 2007.11.14 -  Bir Serdengeçti Vardı…
 2007.10.24 -  Sağ olan vatan, unutulan şehitler
 2007.10.06 -  Hadi İran olamadık bari Malezya’ya benzeyelim
 2007.09.15 -  Oruç tutuyor musunuz?
 2007.08.22 -  Garip Bir Rüya
 2007.07.29 -  Halkını tanımayanlar, aptal yerine koyanlar
 2007.07.17 -  Bilinmeyen şahadetin ardından
 2007.07.09 -  Düşündüren ve güldüren vaatler
 2007.06.12 -  Anıtlarla anılan teröristler ve unutulan şehitler
 2007.05.14 -  Bilinmeyen Menderes’in ardından
 2007.04.30 -  Kerkük’e karşı Cumhurbaşkanlığı süreci
 2007.04.18 -  Açlığın Ölüm Hali!
 2007.04.01 -  Tehlikenin Farkında mısınız?
 2007.03.20 -  Şehitliği Akif ve Çanakkale ruhuyla anlamak
 2007.02.27 -  Sultan Abdülhamid Han’dan Aziz Valentine
 2007.02.03 -  Dilden kötü kokular Ahmet Hakan’la geliyor
 2006.12.29 -  Seninleyiz Banu Avar
 2006.12.13 -  Eğitimde dinsizleşme süreci
 2006.11.23 -  Medeniyet yolunda güzeller geçidi
 2006.11.06 -  Açılın feministler geliyor
 2006.10.10 -  Peygamberimize sevgimiz bu kadarmış
 2006.09.08 -  Kola olmadan ne yaparız!
 2006.07.24 -  Bu veballe nasıl yaşanır?
 2006.07.11 -  İHANETİN BÖYLESİ
 2006.06.28 -  YASTAYIZ
 2006.06.17 -  KORKMAYIN BİZDEN
 2006.06.06 -  Mankurtlaşıyoruz
 2006.05.25 -  Davam Türkistan
 2006.05.17 -  Son rezalet
Aslan Korkmaz gelirken, Tuzcuoğlu giderken…
Lokman Koyuncuoğlu
Çokeşliliğe “hayır” mı diyorsunuz?
Mert Aslan
Otur oturduğun yerde
Memduh Nihat Ada
Davos Krizi; Erdoğan milat attı, Perez yavuz hırsız.
Taner Aydın
Affan Dede'ye para saydım
Mustafa Azılıoğlu
Boya boya çek
Huriye Karnap
Her ıslanan anlamaz!
Semra Hoyraz
MÜSİAD Farkı
Aydoğan Deveci
Davos ve sonrası…
Dr.Ali Can
Anlatma Sanatı
Alev Ayyıldız
Yapboz
Nadide Ü.Altıparmak
Göçmen Kuştu Kalbim
Hakan Bahçeci
 

Bu Site Konda İletişim ve Medya Grubunundur.
E-Posta: bilgi@haberkonya.com