Tescilli Konyalı
Günler haftaları; haftalar ayları kovalıyor artık Konya’da ilk yıl doluyordu. Asıl mesken Konya olmuştu. Kendi memleketimde sadece bayramları ve yıllık iznimi geçiriyordum. Konya düğün pilavından sonra, ilk defa çok sevgili hocam Özgü Aras Bey’in ikramıyla “tandır kebabı” ile tanışmıştık. Yemek önümüze geldiğinde hala çatal gelecek diye beklediğimi hiç unutamam. Bizim memleketin de “kuyu kebabı” vardır ama, bana onu hiç sıcak yemek halâ da kısmet olmuş değildir. Gerçekten “tandır kebabı” bazı illerimizin kendilerine tescil ettirdikleri “iskender”, “döner” “acılı”-“acısız” kebaplarla kıyaslanamayacak derecede, dışarıdan gelenlerin aklında kalan Konya’ya has bir yemek çeşidi. Konya’ya gelip de bunu ikram etme fırsatı bulduğumuz bütün dostlar, her karşılaştığımızda kebabı hatırlatmışlardır.“Etli ekmek” ise işin doğrusu bana tanıdık gelmişti, Bizim memlekette “kıymalı pide” dediğimiz yiyecekten pek farlı yoktu. Ülkemizin başka yerinde pek tadılamayacak gerçekten çok özgün “etli ekmek” lezzeti için yine Kastamonu’yu ve özellikle de Daday ilçesini Konyalı hemşerilerimize haber veriyorum. Hatta, çeşidini ve müşterisini çoğaltmak isteyen lokantacılarımıza, bunu, gidip görüp Konya’da da yapmalarını öneriyorum.
Kısmet oldu Konya’dan evlendik. Nasrettin Hoca merhuma sormuşlar: -Nerelisin Hocam? Merhum: -Daha evlenmedim!.. demiş. Böylece artık bizim nereli olduğumuz da belirlenmiş oldu. Hele bir de 1993 de ilk otomobilimi alınca “42” plakayı takıp “müseccel Konyalı” olmuştuk.
Konya hızla büyüyordu. Yeni yeni bulvarlar açılıyor, kavşaklar yapılıyordu. İlk geldiğim yıl bir arkadaşımı ziyarete gittiğimde gördüklerimden hatırlıyorum ki, Selçuklu Belediyesinden ileride sadece inşaatlar vardı ama henüz oturan pek yoktu. Oradaki kanal adeta iskânı kesmişti. Kampüste üniversitemizin bazı fakültelerin taşınıp eğitim-öğretime başlamasıyla, o yön ve yörede mantar gibi inşaatlar ortaya çıkmaya başladı.
İmam Hatip Lisesini Konya’da okumuş fakültemizdeki Bolvadinli bir hocamız halâ anlatır. Altmışlı yıllarda memlekete gitmek üzere, “Eski Garaj”dan kalkan bir arabayla, ilk oturduğum Dumlupınar Mahallesi yakınlarındaki “Kavaklı Petrol”den yakıt ikmali yaptıklarında, kendi aralarında -memlekete epey yaklaştık!.. derler imiş.
Yine o yılların akılda kalan kamuoyu tartışmalarından biri “hafif raylı sistem”in gerekliliği, faydası-zararı meselesi idi. Hem yapılırken hem de hizmete girdikten sonra siyâsîlere önemli bir malzeme olmuştu. Ayrıca “tatlı su çeşmeleri”nin yaygınlaştırılması hamlesi başlatılmıştı. Yeni düğün yapmış olmaktan mütevellit takside bağlı borçlarıma rağmen, Konya’nın önemli bir siması zat-ı muhteremin ön ayak olduğu ve fabrikatörlerinin bulunduğu bir mecliste, sıra ile herkesten çeşmeler için bir rakam istenince, aslında asistan maaşıyla gerçekten beni aşan bir rakam söylemek zorunda kalmıştım. Beyan ettiğim rakam sanayicilerin ettiklerinden oldukça azdı; ama daha azı o rakamlara göre gülünç olabilirdi. Demek ki “sadaka-i cariye” de bizim de kısmetimiz olacakmış. Hem bu hayrıma hem de bu çeşmelere sebep olanlardan Allah razı olsun.
Önceki yıllarda son anda şansını kaybetmesine rağmen Konyaspor o yıl birinci lige çıkmıştı. Çocukluğumda, sırf kadrosunda “Gökmen” diye bir futbolcu var diye Galatasaraylı olmuştum; fakat Trabzon 4. büyük olduğunda, Gökmen de zaten çoktan jübile yapmıştı. Anadolu takımı olmasından dolayı artık Trabzonspor taraftarı idim. Fakat şimdi de yaşadığım ve yurt edindiğim il birinci ligdeydi. Meşru bir taraftarlık değişimi tabiatıyla olmuştu. Bir engel olmadığı sürece maçın Konya’da olduğu her hafta öğle namazında, fakülteden arkadaşlarla “Amber Reis Camiinde” buluşuyor oradan stada geçiyor içeri girme çilesi yaşıyorduk. Bu yıl ise sene başında “kombine bilet” aldım. On beş dakika önce bile gitseniz rahatça girmek mümkün. Kombine biletler çok da hesaplı. Herkese tavsiye ederim.
Yine bir gün cami çıkışı baktım, şimdi profesör olmak üzere olan ve o günlerin yeni asistanı bir arkadaşımız -belki de “damatlık” elbiseleri idi- krem toualet giyinmiş gelmiş. -Hayrola Vali Beyle falan maç esnasında randevun mu var hocam? dedim. Epey güldükten sonra, -ya abi sorma, babam maça geldiğime kızıyor, o yüzden ona isyan eder gibi olmasın diye maça gidiyorum diyemedim, şayet sorsa idi, kampüse toplantıya gidiyorum diyecektim, ama yalan söylemiş olmamak için de maça da gelmeyecektim. Allah’tan nereye gidiyorsun diye sormadı” demişti. Namaz çıkışı idi; ama arkadaşımızın bu sözleri karşısındaki kahkahalarımız çevreden bir hayli dikkat çekmişti.
Konya’da başarı imajı veren ilk üç teşebbüsten sonra yine mantar gibi holding isimleri türemiş, bunların çekim alanı yurtdışı yanında ülkemizin hemen her yönünü kaplamıştı.