Meşgul görünmekten bıktım. Dostlar alışverişte görsün diye mi geldik
demekten bıktım. Romanın, sinemanın, ailenin, dairenin, şehrin, ülkenin,
sevgilinin son sayfalarında, kaçan, terkeden insanı görmekten bıktım.
Altmışsekizlilerden, demokratlar'dan, Zen'lerden, ressamlardan, kötü
şairlerden, köşe'lerden bıktım. Yetecek kadar paradan bıktım. Tipime göre
yaşamaktan bıktım. Eğitim kampında tutuklanmış çocuklara edebiyattan söz
etmekten bıktım. İçişlerinden bıktım. Profesyonel dürüstlerden bıktım. Her
insanı, sıradanlık ve tekdüzelik mayını görenlerden bıktım. Modernizmin
üniformasını giyip, yüzyıllık mayınlarını pet şişeleriyle değiştirmek için
çırpınanlardan bıktım. Ota, böceğe tapınanlardan bıktım. Kimlikle
oynamaktan, şehrin dışını düşünmekten bıktım. Aç ve yalan fare kardeş. Aç ve
yalan. O güzel yanaklarına, fırçalarına, tek kişilik odalarına zeval gelsin
istemem, ama ne yapalım, aç ve yalan fare kardeş!
Nezaket oyunlarından bıktım. Gıcırtısına katlanmaktan bıktım. Düşünmenin
kuyusundan yüzlerce yahudi ve ibne çıkarmaktan bıktım. Bir bara
tıkıştırılmış barbarlıkların inciltilmiş tadından bıktım. Timsah sevmekten
bıktım. Benden tanrımı ister gibi gülümsemelerden bıktım. Yüzyıldır aynı
soğuk sobanın yanında eski dünya casusu gibi çömelmekten bıktım. Eski bir
Osmanlı sokağında kendimle uğraşmaktan bıktım. Kendime şantaj yapmaktan
bıktım. İfadenin kuru çamurundan bıktım. Kafası koparılmış tavuklar gibi,
toprağı gagalayıp, hala ülkesini bulamayan yazarlardan, şairlerden,
sanatkarlardan bıktım. Hala batıdan söz edenlerden, kirecine sidik kaçmış
sosyalistlerden, dubaları yosun tutmuş kemalistlerden, ossuruk derneklerden,
yalaka, zavallıcık vakıflardan, spastik mongon yazarlardan, bürokrat
şairlerden, memur oyun yazarlardan, adamı olanlardan, mezhep faşistlerinden,
ideoloji farelerinden, aptallar aptalı kitaplarından, ucube fikirlerinden,
geri zekalı yönetmenlerinden, direktifle çalışan senaristlerden bıktım...
dağlarımızı, saraylarımızı, türbelerimizi, türkülerimizi, binbir değişik
coşmuş rengini, kanat takmış mükemmel uygarlıkları, evliyasının,
padişahının, dilini, sırtlan sürüleri gibi keyiflerince leşlerini
yiyenlerden, kemiklerini yalayanlardan bıktım.
Kıtadan kıtaya gezinen türküleri, asırlar öncesinden yüce ülkemizi kavrayan
nehirleri, vadileri, içinden serpilip gelen ağıtını, gazelini, sazını,
neyini, iğrenç dişleriyle parçalayan pis suratlılardan, programlarından,
dizilerinden, kitaplarından bıktım. Yeni yetişen nesli asimile gübresiyle
kendi ülkesinde salamuraya yatırıp, tarih diye fotokopi mezarlığına
gömenlerden, adi diyologlarından, suskunluklarından, nutuklarından,
mimiklerinden, ''eeee''lerinizden, profesör adında, koltuk, arşiv ve koridor
camışlarından, bir tek eser yazamamış, camışlar sultanlığından, yosunlu duba
krallığından, kör canavarlardan, yavşaklar cennetinden, yüce bir kültürden
bir totem kabilesi bile yontamayan kurumlardan, o kurumların, yönetim kurulu
üyelerinden, murahhas'larından, onlara kitap yazıp para kazananlardan,
elmacık kemikleri eşek kestanesi, dudakları ayı tabanı, kulakları deve
tüyünden, katır suratlı doçentlerinden, edebiyatı, bizlere öğretip,
Atatürk'e bir kitap daha yazanlara, Yunus Emre'yi Türk Gençliğine öğretmek
için TRT'ye çıkanlardan bıktım.
Müslüman tüccarların kendi götlerini dinlendirdiği ideolojilerden, din ve
mezhep mezbahalarından, batının matbaalarına milyarlar sayıp, gazetelerini,
dergilerini, bilgisayarlarını küçük beyinleriyle kullanıp altetmeyi düşünen
kuyruk yağıyla doldurulmuş beyinlerden bıktım. Ey ahali! Ey kalpsiz insanlar
ülkesi! Yaşadığımız ülkenin tadını kaçırmışlardır. Bir Ermeni kızın türküde
geçen adını, Cumhurbaşkanının camiye gitmesini, trafiği, kuduzu, üniversite
kapısını, hilalin görünmesini, şurasından burasından değil, varoluşsal bir
mesele haline getirmişlerdir. Ey kalpsiz insanlar ülkesi! Ülkemiz yeryüzünün
en aptal kavgalarına sahne olmaktadır. Bir yüzyıl kafamıza vurdular.
Hafakanlar içinde, delirtircesine, vita yağı tenekesinde yalanan fareler,
sanatkar, devlet adamı, otoriteler, ödüllüler, kösele suratlılar, tayinli
sanatçılar, usta çelmeler, adam kayırmalar, peynir suratlılar; medyayı
kullanmak adına, aptallaştıran hipnozunda bir ülkeyi kendileri gibi
uyuşturmuş, yıpratmış, paçavraya döndürmüştür. Ey ahali! Asırları
yıpratamadığı bu türküleri, üç gün içinde kusmuk parçaları gibi
kulaklarımızdan kanayan bir cerahat gibi midemize akıtmışlardır. Lirizmin bu
muhteşem dingin dünyasını beynimizi yiyen pis suratlı solucanlar haline
getirmişlerdir. Medya, kültür, iletişim, modernizm adına tek bir kitap
okumamış bu kültür pezevenkleri, karşımıza gaspedilmiş bir soylulukla çıkıp,
hepimizi, biz gremlinleri kavanozlamışlardır.
Nihat Genç / One Man Show