|
|
|
Ne hikmetse ülkemizde kişilerin, devletlerin, hatta nesnelerin bile kendi özgün adlarıyla yaşama hakları yoktur. Bu durum sadece bize özgü müdür bilmiyorum, ancak bunun doğru bir yaklaşım olmadığını vurgulamak istiyorum. Toplumdaki bu hastalık, yani bazı şeylerin isimlerini değiştirip, kişilerin kendi isteğine göre yeni isimler vermesinin altındaki psikolojik ya da sosyolojik nedenleri işin uzmanlarına bırakmak elbette daha doğru bir yaklaşım olacaktır, lâkin haddimi aşmadan bu konu hakkındaki gözlemlerimi sizlerle paylaşmak isterim.
Yukarıda değindiğim hastalığımız, galiba “orijinalliğe” karşı duyduğumuz bir alerjiden kaynaklanmaktadır. Çünkü memleketimizde hemen hemen hiçbir varlığın özgün haliyle yaşama hakkı yoktur. Bir daire satın aldığımızda, ya odayı bir odaya katar ya da balkonu iç mekâna dâhil ederiz. Bir iş yeri satın aldığımız zaman da bu böyledir. Ticarethâneyi büyütmek için hemen kolonlar kesilir. Tüm bunları yaparken, mimar ya da mühendise gerek duyulmaz, çünkü onlar zaten hiç bir şeyden anlamamaktadırlar(!) Anlasalardı bu değişikliklere zaten gerek kalır mıydı? Ne hikmetse bu parlak fikirler hep tadilatı öngören vatandaşlardan çıkmaktadır. Bu işin teknik adamları bunları hiç düşünemiyorlar mı? Bir araba satın aldığımız zaman da bu böyledir. Şahin marka bir arabayı Doğan görünümlü hale getirmek için, orijinal bir Doğan’ın değerinden daha fazla para harcayanlar yine bu ülkenin vatandaşlarıydı. Halisane bir şekilde bu kişilere: “Ya, kardeşim ettiğin bu masrafla zaten bu yapmak istediğin arabanın orijinalini alırsın” tarzında uyarılarda bulunduğumuz zaman, aldığımız cevaptan dolayı, ömrünüzün sonuna kadar hiçbir beşere bir tavsiyede bulunmamaya az mı yemin ettik!
İsimler mevzuunda da bu durum değişmemektedir. Ayşe’ye Ayşo diyenlere “Ya, kızın ismi Ayşe sen neden Ayşo diyorsun ki” dediğinizde, aldığınız cevap “Sana ne ben kısaltıyorum” olunca, insan hayrete düşüyor. Oysa Ayşe de dört harften müteşekkildir Ayşo da. Bu nasıl bir kısaltma!
Ha, aydınlar dediğimiz zevat çok mu farklı? Birkaç örnekle bu soruya da hemen cevap vermeye çalışayım. Türk Cumhuriyetlerine ısrarla Türkî Cumhuriyetleri demek de herhalde “özgünlük düşmanlığının” bir tezahürü olsa gerek. Türkî diyerek Türklere ya da Türkçe’ye ait demiş oluyoruz. İleride Türkümsü Cumhuriyetler falan denirse hiç şaşırmayın. Ne gerek var, direkt Türk desek kıyamet mi kopar! Yok Turka, yok Ala Turka. Nedir bu isimler. “Türk”ün adı “Türk”tür ve başka bir tarife de ihtiyacı yoktur, nokta.
Osmanlı’ya Osmanlı İmparatorluğu diyenleri de hiç anlamıyorum. Yahu bir ülkenin kendi ismini o ülkenin kendisi koyar, tarihçiler değil. Siz Devlet-i Âli Osmaniye’nin kendisini Osmanlı İmparatorluğu olarak nitelendirdiğini hangi yazışmada, evrakta gördünüz. Bir İmparatorluk olsaydı başında bulunanın bir imparator olması gerekmez miydi? Siz tarihte İmparator Osman, İmparator Orhan ya da İmparator Fatih diye bir zata rastladınız mı? Ha, Osmanlı’nın adı neymiş diye yabancı kaynaklardan araştırırsanız elbette “Ottoman Empire”ı “Osmanlı İmparatorluğu” diye çevirirsiniz. Tarih kitaplarında Osmanlı’dan bahsederken, zahmet edip Memalik-i Osmaniye’nin kendisini nasıl tanımladığına bir göz atılsaydı olmaz mıydı? Ben “Büyük Osmanlı Devleti” demeyi yeğliyorum, çünkü Osmanlı emperyal bir güç olmadığı için, yani Bizans’tan farklı olduğu için kendisini böyle tanımlamıştır.
|
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 1 yorum
yapılmış )
|
Hocam yine sizi takdirle karşılıyorum imparatorluk kısmına hiç bu açıdan yaklaşmamıştım.İngilizceci olmama rağmen ya dikkatimi çekmedi ya da zahmet edip bakmadım.Gerçekten de dediğinize katılıyorum.İmparatorluğun İngilizcesi Emperor ve Emperyalizmle aynı kökenden geliyor ve Osmanlı Devleti hiç bir zaman Emperyalizmi kullanmamış aksine hoşgörüsüyle o kadar genişlemeyi başarmıştır.Tabi imparatoluk bize birden fazla ulusun birleşmesi diye anlatıldı ama burdan da anlaşılıyor ki işin kökenine inmek gerekiyor ve kullandığımız sözlere dikkat etmemiz. Sizden öğreneciğimiz daha çok şey var inancındayım.... |
|
|
|
|
|
Yazarın Tüm Yazıları |
|
|
|
|
|
|