|
|
|
Cumhurbaşkanlığı seçiminin başlamasına iki hafta kadar süre kalmasına rağmen bu yazının kaleme alındığı anda bile resmen deklare edilmiş bir adaylık henüz yok.
Bu konuda gündemi işgal eden husus ise 367 rakamı. Eski Yargıtay başsavcısının ortaya attığı bu iddia, belli bir kesim tarafından, okyanusta çaresiz kalmış birinin, bir saman çöpü görünce duyabileceği heyecan kadar umutla kullanılmaya başlandı. Fizik Kanun ve Hukukuna göre o saman çöpünün, o şahsı kurtarma ihtimali ne ise, ortaya atılan iddianın da Anayasa Hukukuna göre geçerliliği ancak o ölçüdedir.
Siyaset başka, hukuk başkadır. Meşru siyasetle yeni hukuk yapar veya değiştirebilir ama, yürürlükteki bir hukuku meşru usulle değiştirmeden ve kasten yanlış yorumlayarak onu siyasete kurban edemezsiniz. İşinize böyle geldiği için buna tevessül eder ve sonucuna sevinirseniz bu mantıkla, şiddetli dolu yağmasına ekinler sulandı diye de rahatlıkla sevinebilirsiniz.
Buradaki iddia, Anayasamızın 102 maddesinde yer alan ve ilk iki tur için aranan üye tam sayısının üçte iki çoğunluk rakamı 367 nin aynı zamanda “toplanma yeter sayısı” olduğudur.
Bu iddianın doğru olup olmadığının tespiti, yine bu Anayasaya göre yapılan Anayasa Değişikliği gündemi ile toplanmış meclisin o oturumdaki tutanaklarına bakılması ile rahatlıkla yapılabilir. Şöyle ki:
Anayasamız tıpkı Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk iki turunda olduğu gibi, 175. maddesinde yer alan düzenleme ile,”Anayasa Değişiklikleri” için de “nitelikli çoğunluk” aramaktadır.
Bu iddianın gerçekten hukuki bir zemini varsa, geçmişte “Anayasa değişikliği” gündemi ile yapılan meclis oturumlarına bakmak gerekir. Buna göre bu oturumlarda, 175. maddeye göre aranan en az beşte üç çoğunluk olan 330 milletvekilinin oturumda hazır bulunup bulunmadığının tespit edilmesi ve yine tutanağa özellikle geçirilmiş olması gerekir. Mesela söz gelimi 7.05.2004 tarihindeki 5170 sayılı kanunla gerçekleştirilen “Anayasa Değişikliklerinde” bu usul uygulanmış mıdır?
Bu satırları yazdıktan sonra www.tbmm.gov.tr adresinden “tutanak sorgu” butonundan söz ettiğim hususu kendim de araştırmak istedim; ancak böyle bir tutanağı belki de var olmasına rağmen ben bulamadım. Bu argüman, yapılacak seçim sonucu Anayasa mahkemesine götürülürse, taraflarca “dava veya savunma delili” olarak kullanılabilir. Bu nedenle de böyle bir tutanağın araştırmasını yapmak kendini taraf hisseden sayın milletvekillerimize düşüyor.
Bu işin bir tarafı. Bir de, diyelim ki iki defa 367 milletvekili toplanamadı. Bu durumda muhalefet TBMM seçimlerinin yenilenmesini istemiş olmaktadır. Halbuki seçimde kimin ne kadar milletvekili çıkaracağı kimsenin garantisinde değildir. Kaldı ki Anayasamızın 102. maddesinin 3. fıkrası aynen şöyledir:
“En az üçer gün ara ile yapılacak oylamaların ilk ikisinde üye tamsayısının üçte iki çoğunluk oyu sağlanamazsa üçüncü oylamaya geçilir, üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğunu sağlayan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olur. Bu oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu sağlanamadığı takdirde üçüncü oylamada en çok oy almış bulunan iki aday arasında dördüncü oylama yapılır, bu oylamada da üye tamsayısının salt çoğunluğu ile Cumhurbaşkanı seçilemediği takdirde derhal Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimleri yenilenir.”
Yani seçimlerin yenilenmesi 367 milletvekili toplanamaması sebebiyle değil, dördüncü oylamada bile salt çoğunluğu sağlayıp Cumhurbaşkanının seçilememesindendir. Genel seçime gidilmesi için dört defa oylama yapılması şartı söz konusudur.
Yine bir an için 367 gerekçesi ile seçimleri yeniledik diyelim. Yeni meclisin 367 kişi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi oturumlarına başlayabileceğinin garantisini kim veriyor. Olmadı bir daha!... Olmadı bir daha!.. Üstelik genel seçim. Pes doğrusu!..
Ha.. işimiz gücümüz Cumhurbaşkanını seçmek için meclis seçimi yapmaksa hukukta bunu adı olsa olsa “hukuksuzluk kaosu”dur.
|
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 2 yorum
yapılmış )
|
''Hukuksuzluk kaoğsu'' ve hukuk kaosu olur. |
|
|
|
son günlerde gündemi bayağı meşgul eden cumhurbaşkanlığı seçiminin anayasa ve domakratik ilkeler doğrultusunda bir görev değişimi olmaktan çıkartarak nasıl ideoljik yaklaşımlarla bir ölüm kalım mücadelesine dönüştürüldüğünü bütün kamuoyu farketmiştir sanırım. sanırım cumhurbaşkanlığı makamı birçok yetkiyi bünyesinde barındırdığı için bu kadar kargaşa ve telaşe meydana getiriliyor. o makama gelecek şahıs birçok yasayı veto etme, yargıtaydan danıştaya, sayıştaydan yöke kadar birçok makama atanacak kişileri belirleme yetkisine sahip olacak ki bu seçim bir kader görülüyor. bu belli çevrelerin işine gelmiyor elbette.
Ne zamanki türkiye istikrarı yakalamaya ve milli menfaatleri gerçekleştirmeye yönelik bir adım atsa bu çevreler yine harekete geçiyor ve istikrarı engellemeye çalışıyor. türkiyede suni bir gerginlik ve kaos yaratarak gündemi değiştirmeye ve bu ülkenin çıkarını ve menfaatini engellemeye yönelik karanlık işlere imza atıyor. ideolojik beklentiler doğrultusunda mitingler düzenleniyor ve devletin resmi kurumlarının görev ve yetkisi alanına girmeyen konularda görüş belirtilerek istikrarı bozucu faaliyetlere girişiliyor. cumhurbaşkanlığı seçimi bu ideolojiye sahip kişiler için bir kayıp ve ölüm-kalım savaşına dönüşüyor...
birileri kalkıyor cumhurbaşkanında olması gereken nitelikleri kamuoyuna açıklayarak bu makama aday muhtemel kişilerin önünü kesmeye çalışıyor. acaba cumhurbaşkanında olması gerekli nitelikler sadece bu söylenilenler mi? mesela cumhurbaşkanı kamuoyunun bütün kesimlerine eşit mesafede olması gerekmez mi? veya cumhurbaşkanı sadece ADD'ye değil de bütün sivil toplum kuruluşlarına eşit derecede maddi yardımda bulunması gerekmez mi? veya son günlerde tunceli'de şehit edilen askerlerimizle çatışmaya giren teröristin durumunda olduğu gibi pkk ya mensup birçok suçluyu affederek hapisten çıkartmaması gerekmez mi? neden bunlar tartışılmıyor da muhtemel cumhurbaşkanı adaylarının önü kesilmeye çalışılıyor?...
Umarım demokrasi ve haklı olanlar kazanır... |
|
|
|
|
|
Yazarın Tüm Yazıları |
|
|
|
|
|
|