:. Haberler
  Bilişim
  Dünya
  Eğitim
  Ekonomi
  Kültür Sanat
  Politika
  Sağlık
  Spor
  Yaşam

  :. Gruplar
  Hava
  Söyleşiler
  Yazarlar

Bazı Aşkların Ölümdür Kafiyesi"* 
Memduh Nihat Ada   ( memduh_nihat@mynet.com )



Anlatacağım hazin, dokunaklı ve içler acısı bir hikâyedir. Zahirine bakılsa
meczup ve göğsü yarılıp bakılsa sevgi dolu, billur bir kalp taşıyan bir
adamın, Bülent abinin öyküsüdür. O, şimdi yarı yarıya yitik; o, şimdi
dünyanın bütün felsefesini hatmedip aşmış bir divane.
O, kalbimin en derinindeki yara.

Uzun boylu bu yiğidi, sokağımız daha çok hayır işlerinde koştururken
görürdü. Kimin düğünü varsa Bülent abi akşamdan orada biter ve kimseden iş
beklemeden elinden ne geliyorsa yapardı. Benim de bulunduğum birçok cenazede
tabuta omuz veren ve fevkalade bir doğallıkla mezara inendi.
Yaz kış gölgesi olan bir ağaç gibiydi.
Mütebbessim, doğal, samimi ve sükûnet sahibiydi.

Biri kendisinden küçük üç kız kardeşi vardı. Evinin tek oğlu olmasına
rağmen, annesi Melahat teyzenin, kızlarından taraf olmasıyla, ailesinin üvey
çocuğu gibiydi Bülent abi.

Ablası Nermin abla 30 yaşında evlenmiş, tahta gibi düz vücutlu bir kız
kurusuydu. Kız kardeşi Sevim abla da, ablası gibi sokağımızın sevilmeyen
tiplerindendi. Lisede okuduğu yıllarda, hakkında birçok dedikodu çıkan Sevim
Ablanın olmayan güzelliği ile değil, kötü vasıflarıyla anıldığı günlerde,
Bülent abinin uzun süre ortalıkta görünmediği anlatılırdı.
En küçük kız kardeşi yani bizim akranımız olan Hatice, ortaokuldan sonra
okumamış ve Nermin ablanın düğününden bir ay sonra kocaya kaçarak çoluk
çocuğa karışmıştı.

Bülent abinin babası manavdı. Sokağımıza teğet geçen Sakarya Caddesi
üzerinde, şimdi yıkılmış olan o eski, o hep birbirine benzeyen tek sıra
dükkânlardan birini işletiyorlardı. Pek konuşkan biri değildi Murat amca.
Dükkânda Bülent abi varsa şöyle bir uğrar selam verir yoksa ipe dizili
marullardan ya da Adana karpuzu dedikleri karpuzlardan alıp, uzun yaz
günlerine denk düşen iftarlarımıza yetişirdik.


Düğününde bütün sokak ve bilhassa biz delikanlılar az mı oynamış az mı
eğlenmiştik! Hemen herkese iyi ve kötü gününde destek olan Bülent abimizin
evliliğini, ailesi hariç tüm sokak kutluyor ve gönülden katkıda bulunmaya
çalışıyordu. Çünkü o, kiminin Bülenti, kiminin arkadaşı, bizim de upuzun
abimizdi. Sokağımızın kederli yediveren gülüydü Bülent abi.

Eşi, Sakarya'nın büyük ilçelerinden biri olan Karasu'nun Yamaçlar
köyündendi. Zeynep yengenin bir ayağı kısa olduğundan hafif topallayarak
yürürdü. Bülent abi ile bir köy düğününde tanışıp birbirlerini sevdiklerini
ve Melahat teyzenin karşı çıkmış olmasına rağmen evlendiklerini biliyorduk.
Bu hoşnutsuzlukları nedeniyle, düğün günü bütün sokak ve
Bülent abi eğlenmeye çalışırken Melahat teyze, kızları Nermin ve Sevim abla
düğüne iştirak etmemişler, bu nedenle komşular tarafından ayıplanmışlardı.

Bülent abi, babası, annesi ve Sevim abla ile beraber otururdu. Bahçelerine
ya Bülent abiyi çağırmak için ya da avlularına kaçan topumuzu almak
girerdik. Geç kalmamız halinde, gudubet Melahat teyze topumuzu keserdi!
Bülent abiye olan sevgimiz ve Melahat teyzenin yaşlılığına hürmetimizden
dolayı homurdanıp dursak da bir şey diyemezdik.

Ta uzaktan görünecek kadar uzun boyuyla Bülent abi, sokağa girip yürümeye
başladığında, başta çocuklar olmak üzere hepimiz sevinirdik. Yolun sağ
tarafından, elinde meyve kasalarının yakacak için kırılıp istiflenmiş
odunları, çürümeye yüz tutmuş meyve ve sebzelerle dolu büyük bir pazar
torbası ve cebinde küçük çocuklar için daima şeker olurdu. Kadın-erkek,
yaşlı-genç ayırmadan herkese selam verir, hal hatır sorar ve çocuklara şeker
dağıtırdı. Büyücek çocuklara, ''Siz artık ''delikanlı oldunuz!'' yahut ''Genç
kız oldunuz!'' der, saçlarını okşar, gönüllerini alırdı.

Zeynep yenge ise dışarıda pek görünmezdi. Daha çok öğlen üzeri dükkâna yemek
götürürken yahut dükkândan dönerken görürdük kendisini. Ona olan sevgi ve
hürmetimiz sadece Bülent abimizin eşi olduğu için değildi. Mazlum bir
güzelliği vardı yengemizin. Rastlaştığımızda tebessümle selam verir ve
karşılığını mutlaka alırdık. Mazlumdu. Melahat teyze ile yaşadığı için
acırdık ona. Ve en az Bülent abimiz kadar severdik bu güzel yengemizi.

İki çocukları olmuştu: Merve ile Aslı. Aslı doğuştan özürlüydü. Merve o yıl
okula başlamıştı. Akranı olan çocuklarla pek oynamayan bu küçük kız okul
dönüşlerinde bakkal Halit amcanın eline zoraki tutuşturduğu sakızı alır ama
açmadan evine yollanırdı.

Akşama doğru evden telefon ettiklerinde almıştım acı haberi. Zeynep yenge,
Melahat teyze ile Sevim ablanın evde olmadığı bir vakitte, kendisini ve
çocuklarını odaya kapayarak havagazı ile intihar etmişti. Sokağımıza doğru
koşarak gelirken, benim gibi haberi yeni almış birçok insanın da şaşkın ve
inanmaz bakışlarla hızlı hızlı yürüdüklerini görmüştüm. Bülent abilerin
evinin önü insan doluydu. Ağlamaya ve lanetler okumaya başlamış, nihayet
Bülent abinin en yakın arkadaşı Zeki abinin tatlı sert ikazı ile azap verici
bir isyanla suskunluğa bürünmüştüm. Boğuluyor, durup durup ağlıyor, hiç bir
şey yapamamanın çaresizliğiyle habire yumruklarımı ısırmıştım.

Her şey aşikârdı. Melahat teyze kadar, biz komşularda suçluyduk. Suçluyduk
ve
suçüstü yakalanmıştık. Tüm sokak semavi bir mucizeyi bekleyip durduk gece
boyu. Hepimiz biliyorduk ki Zeynep yengenin intiharının arkasında, Melahat
teyzenin kaynanalık egosunu tatmin adına ortaya koyduğu sığ, basit ve
seviyesiz davranışları vardı. Topal oluşu ve Aslı'nın doğuştan gelen özrü
de, Zeynep yengenin kabahatiydi onun gözünde.

Bülent abi sokak kapıların karşısındaki pirket duvarın dibine çökmüş, başı
dizlerinin arasında saatlerce öyle kalakalmıştı. Bizim arkadaşlardan
bazıları, seslerini olanca yükselterek Melahat teyzeye bağırıyor ve tahta
perdeleri yumrukluyorlardı. Ağlıyorduk. Ağlıyorduk. Delirmek istiyor ama
deliremiyorduk! Ancak ne bağırmalarımız ne de feveranlarımız Zeynep yenge
ile iki küçük masum çocuğu geri getirmişti. O gece sokağımızın bütün
erkekleri yıkılmış ve parçalanmış bir vaziyette dışarıda sabahlamıştık.

O güzel ölüleri Gülnaz teyze yıkamıştı! Bütün sokak için için değil, açıktan
açığa ağlayarak camiyi dolduruyordu. Kimse kimseye bir şey diyemiyor ve bu
halde topluca acının en karanlık kuyusuna sürükleniyorduk. Bülent abinin,
kırışmış alnı ve küçülmüş gözleriyle musallada yatan eşine ve iki kızına
bakarken, ağzını bıçak açmıyordu.

Cenaze namazından sonraki kalabalıkta kaybolmuştu Bülent abi ve ikindi
ezanları okunduğu sırada hâlâ bulunamamıştı. Biz ise Zeynep yengeyle
çocuklarını mezarlığın yalnızlığına bırakıp, yeniden sokağımıza dönmüştük.

Zeynep yengenin intihar etmeden önce yazdığı kısa mektubun içeriğini, Zeki
abiden dinlemiştik. Şöyle diyordu: ''Hakkını helal et Bülentim. Seni hep
sevdim. Komşularımızı, arkadaşlarını, mahallenin delikanlılarını, genç
kızlarını da sevdim. Biliyorum onlar da beni sevdiler. Onlar da haklarını
helal etsinler. Ve çocuklar... Çocuklar seni çok sever Bülentim. Sana
vasiyetim onları şekersiz bırakmayasın...''

Melahat teyzeler, evlerini satıp Bursa'ya taşındılar.

Bülent abi, üç ay kadar ortalıkta görünmedi, bulunamadı.

Şimdilerde, tıpkı eskiden olduğu gibi, akşam saatlerinde çocuklara şeker
dağıtmak için giriyor sokağımıza. Her çocuk Aslı, her çocuk Merve onun için.
Saçlarını okşuyor her birinin ve yanaklarına gözyaşlarını bırakarak geldiği
gibi ağır ağır terk ediyor sokağımızı...


*Turgut UYAR
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız ( Toplam 8 yorum yapılmış )

ÇiNgENe [ 2007/04/20 13:04 ]
Yine içimde bir acı aklımda karmakarışık düşünceler bıraktın bu yazınla...Neden insanlar bu kadar acımasız, bilinçsiz demekten alıkoyamıyorum kendimi.Yapılan hatalar dönüşü olmayan yollara sürüklüyor bizi yollar ise kendini sokağa aralıyor oysa sokaklar çıkmaz sokak, çıkışı olmadığı gibi dönüşü de yok... Keşke insanları olduğu gibi kabullenmeyi başarabilsek, ne güzel olurdu. O tertemiz yüreğine sağlık abicim.İyiki varsın...
ÇiNgENe [ 2007/04/20 13:04 ]
Yine içimde bir acı aklımda karmakarışık düşünceler bıraktın bu yazınla...Neden insanlar bu kadar acımasız, bilinçsiz demekten alıkoyamıyorum kendimi.Yapılan hatalar dönüşü olmayan yollara sürüklüyor bizi yollar ise kendini sokağa aralıyor oysa sokaklar çıkmaz sokak, çıkışı olmadığı gibi dönüşü de yok... Keşke insanları olduğu gibi kabullenmeyi başarabilsek, ne güzel olurdu. O tertemiz yüreğine sağlık abicim.İyiki varsın...
GARİP 79 [ 2007/04/19 18:35 ]
abi yazılarına yorum yapma haddini kendimde görmüyorum çünki siz herşeyi o kadar açık yazıyorsunuz ki biz ne desek zaten anlatmışsınız ben kayın validenizin vefat haberini aldım kendisine allah tan rahmet diliyorum başınız saolsun
sergülent [ 2007/04/18 10:40 ]
abim... yüreğine,kalemine sağlık gene aldın beni uzaklara götürdün... acılardan ders almalı insanlarımız ama nerde!!! kendine iyi bak görüşmek üzere
delal [ 2007/04/17 17:36 ]
Varsın biraz da yollar çeksin benim cefamı
Artık verin çocuklar, artık verin asamı!.
Bir başka kainata, bir başka yurda yol var;
Siz örtünün garipler siz örtünün abamı!
zelal [ 2007/04/16 21:18 ]
Yüreğine sağlık güzel bir yazı a kalite tebrikler
evet_isyan [ 2007/04/16 21:08 ]
aşk ki, bazı ölümle sınanır, baız ölümden beter ayrılıklarla. dostluk ki, kaybedilişi, iskenderiye kütüphanelerinin ateşe verilişinden daha acı vericidir. kardeş ki, ona 'kardeşim' dediğiniz andan itibaren, akıp giden sularında, bilmem hangi köşesiniz törpülendiğine, hangi tarafınızın yengeçlere ve yosunlara evsahipliği yapmaya başladığına aldırmadan, taşlar gibi ağır ve taşlar gibi derin bir tevekkülle durursunuz yatağında...
bir adam öldürsem, cesedini saklayacak iki dostum var. üçüncüsü siz olur musunuz Memduh bey?
asi [ 2007/04/16 12:07 ]
''Yaz kış gölgesi olan bir ağaç gibiydi. '' ne çok ihtiyacımız var bu tür insanlara... yüreğine sağlık memduh nihat ada.

 


Yazarın Tüm Yazıları
 2009.02.12 -  Otur oturduğun yerde
 2008.12.12 -  Kumar oynamıyor musun?
 2008.12.02 -  Biz aşkı Orhan Gencebay’dan öğrendik...
 2008.11.25 -  Su akar yatağını bulur...‏
 2008.09.09 -  Beyaz mendil
 2008.08.16 -  Su toplayan yerimiz, neremiz?
 2008.07.31 -  Yeşil taşı arıyorum
 2008.07.19 -  Yakınlık ne anlama gelir?
 2008.07.01 -  Ben korkağın tekiyim…
 2008.06.23 -  Ninem, ağzına sağlık...‏
 2008.06.16 -  Getire getire bunu mu getirdin?
 2008.06.09 -  Esin Abla ile Halil Emmi
 2008.06.04 -  Bin kaç oluyor?
 2008.05.22 -  Ne budala bir oyun!
 2008.05.14 -  Nasıl kıskanmam?
 2008.04.22 -  Hakemi gözüm ısırıyor!..
 2008.04.08 -  Ellerimi bir çocuğa verdim...
 2008.03.31 -  Çay daveti
 2008.03.24 -  Başka cumartesi
 2008.03.19 -  Bir Zeynep vardı...
 2008.03.15 -  Bacanak kardeşim (2)
 2008.03.06 -  Bacanak kardeşim (1)
 2008.02.29 -  Gül kanayarak açar!
 2008.02.23 -  Kelam bilmeden “kelam” etmek
 2008.02.19 -  Seninle…
 2008.02.16 -  Çiçekçilere uğrayın
 2008.02.11 -  Şenlik yapılsın!...
 2008.02.08 -  Biz ona masal deriz
 2008.01.31 -  Yükseklere nişan alanlar‏
 2008.01.26 -  İnsan bolluğu
 2008.01.17 -  Bataklık bekçileri
 2008.01.09 -  Yorgancı ile kuyumcu
 2008.01.03 -  Geceler içimde hece
 2007.12.28 -  Gülüm
 2007.12.18 -  İş teklifi...
 2007.12.17 -  Korkmak...
 2007.12.12 -  Zarlar atılmıştır!
 2007.12.05 -  Sevgilim olmayan uyku
 2007.11.29 -  Bu kitaplar kaça?-2
 2007.11.19 -  Bu kitaplar kaça?-1
 2007.11.12 -  Nedir baktığın dede?
 2007.11.06 -  Meşguldüm dönemedim, yoğundum yazamadım
 2007.10.29 -  Kızım sana söylüyorum!
 2007.10.21 -  Kalbime sordum
 2007.10.15 -  Rıfat
 2007.10.08 -  Eylül, yine gel
 2007.06.18 -  Hoşçakalın
 2007.06.02 -  Yaşamak galip geliyor
 2007.05.29 -  Orman yanıyordu
 2007.05.25 -  Söyleyeceklerim Var 2
 2007.05.22 -  Söyleyeceklerim var 1
 2007.05.17 -  Üşüyorum kapama gözlerini...*
 2007.05.14 -  Siyah yıldızlar
 2007.05.10 -  Sarhoştan yağ çıkarmak
 2007.05.07 -  İnsan değil misin usta?
 2007.04.30 -  Bir başka zemin...
 2007.04.28 -  Tabanca ile gösterilen penaltı...!
 2007.04.23 -  Güller mi düşüyor gözlerinden?
 2007.04.16 -  Bazı Aşkların Ölümdür Kafiyesi"*
 2007.04.09 -  Her tebessümün kankardeşi
 2007.04.01 -  Ömrümü içine alan parantez
 2007.03.26 -  Bizim mahallenin abisi
 2007.03.19 -  Yandı,bitti,kül...
 2007.03.13 -  Meşgul görünmekten bıktım.
 2007.03.05 -  Cesaretsiz adamın notları 2
 2007.02.27 -  Cesaretsiz adamın notları 1
 2007.02.22 -  Kaç tavuğunuz var?
 2007.02.12 -  Karakış
 2007.02.05 -  Geri dön çocuk!...
 2007.01.30 -  Ya taş, ya kuş...!
 2007.01.22 -  Uykusuzluk neler yazdırıyor insana…
 2007.01.16 -  Güzel abim...
 2007.01.08 -  Güneşin kızını isteyen fare
 2006.12.25 -  Doğum günüm
 2006.12.19 -  Çıldırın!
 2006.12.09 -  Yağmurumuz var
 2006.12.04 -  Bol nahtarlı bir hikaye
 2006.11.27 -  Temayül ve uçurum
 2006.11.20 -  Yazı ve hüzün
 2006.11.13 -  Ve sen...
 2006.11.06 -  Geceydi
 2006.10.30 -  Bir Türk Dört Japon
 2006.10.26 -  Bekliyorum…
 2006.10.16 -  İnadına gülümsemek
 2006.10.11 -  Kardeşimdi...
 2006.10.09 -  Başlarken…
Aslan Korkmaz gelirken, Tuzcuoğlu giderken…
Lokman Koyuncuoğlu
Çokeşliliğe “hayır” mı diyorsunuz?
Mert Aslan
Otur oturduğun yerde
Memduh Nihat Ada
Davos Krizi; Erdoğan milat attı, Perez yavuz hırsız.
Taner Aydın
Affan Dede'ye para saydım
Mustafa Azılıoğlu
Boya boya çek
Huriye Karnap
Her ıslanan anlamaz!
Semra Hoyraz
MÜSİAD Farkı
Aydoğan Deveci
Davos ve sonrası…
Dr.Ali Can
Anlatma Sanatı
Alev Ayyıldız
Yapboz
Nadide Ü.Altıparmak
Göçmen Kuştu Kalbim
Hakan Bahçeci
 

Bu Site Konda İletişim ve Medya Grubunundur.
E-Posta: bilgi@haberkonya.com