Geçtiğimiz hafta içinde
Yüksek seçim kurulu 22 Temmuz’u erken seçim için, en uygun takvim olarak verdi.
Mecliste çoğunluğuyla bu takvime evet deyince, Türkiye yaz aylarının ortasına doğru 4 yıl 9 ay aradan sonra yeniden sandık başına gidecek.
Büyük olasılıkla anayasa değişikliği yetiştirilir de, Sezer’in onayına sunulacak olan Cumhurbaşkanını halkın seçmesini sağlayacak, 5+5 yasa teklifi veto yemezse 22 Temmuzda önümüze çift sandık konacak.
Ahmet Necdet Sezer’i bu 7 yıllık görev süresinde biraz tanıma fırsatım olduysa eğer, o da bu kararı mutlak suretle veto eder derim.
Tam koca 7 sene, bir büyük krizin ateşleyicisi–2001-, AKP iktidarı döneminde de hükümete kaynanalık yaptı.
Beni hayal kırıklığına uğratacağına inanmam.
Keşke uğratsa.
Adı gibi biliyor ki halkın yapacağı bir Cumhurbaşkanı seçiminde halk Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtacak.
Hal böyle olunca bu yasa değişikliğini Sezer onaylamaz.
Bir kulp bulup mutlak suretle taslağı meclise geri gönderir.
Gelelim seçime,
Türk halkı ne yapacak?
Alışagelmiş bildik tepkisini vererek,
Asker muhtırasına karşılık AKP yi yukarılara mı taşıyacak yoksa gerçekten Cumhuriyet yok oluyor korkusunu yayarak, ev sahibini bastırmaya çalışan yavuz hırsızı sandığa mı hapsedecek?
Kim ne derse desin bu seçim demokrasi, halk iradesi, çoğunluk, uzlaşı yanlılarıyla, dayatmacı, tepeden inmeci, kendinden olmayanı ötekileştiren, toplum mühendisi, darbe yanlılarının sandıktaki rekabeti olacak.
Olay artık AK parti, CHP-ANAP-DYP mücadelesi yâda Cumhurbaşkanı kim olsun sorgulamasını çoktan aştı.
Tercih demokrasiyle, dayatmaya razı olup olmama mücadelesidir.
Bundan tam 6 ay önce yazdığım bir yazıya “askerin tepkisi” başlığını atmış ve şunları yazmışım;
……
Asker yönetimden el çekmek istemiyor.
Siyasetin askersizleşmesi halinde, Cumhuriyetin yok olacağı hezeyanını yaşıyor…
...................
Kavga “merkez” kavgası.
Sosyolojik vaka, ağır aksak kendi sürecini yaşıyor.
Düne kadar şehir varoşlarında oturan, köylerde Demirel’e oy veren sesiz çoğunluğu oluşturanlar, artık kendisini temsil edenlerin kendisini yönetmesini istiyor.
O da yönetenler arasına girmek istiyor.
Çok kanallı TV’ler de onların gözlerini baya açmış.
Onlar da yönetime talip oluyorlar.
Düne kadar başörtüsüyle hastane koridorlarına pas pas yaparak gezen ve laiklik adına sorun olmayan kadının kızı, hastaneye annesi gibi ama bu sefer türbanıyla doktor sıfatıyla girmeye kalkıyor.
Hem de gözü bir yandan başhekimin koltuğunu keserek.
Merkez buna hazır değil, dahası tahammülü de yok.
Merkezin çevresini oluşturan çevre halka, meslek odalarına, sivil toplum örgütlerine, belediyelere birer birer sahip çıkıyor.
Dahası kendi burjuvazini de oluşturdu
Merkezin şu an çekirdeğinde oturanlar da işte bu değişime ne razı, ne de tahammülü var.
Ama değişim her şeye rağmen devam ediyor.
Siyasetin askersizleşmesi sadece çerçeve halkanın merkeze daha hızlı yürümesini hızlandırır.
Asker bunun farkında,
Hem de, AB’den, AKP’den çok daha fazla farkında.
……….
O gün yazdıklarım galiba bugün biraz daha net,
Hepinize iyi pazarlar…
|
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 1 yorum
yapılmış )
muri
[
2007/05/06 15:38
] |
|
Tanercim, bu ne güzel tespitler böyle... Yazında eksik kalan tek şey, 2 kutuplu gücün keyiflerine göre sürdürdükleri iktidar kavgasında bir kaza olursa, bunun sorumlusu yine gariban vatandaş mı olacak. Böyle bir kaza olursa ne türbanıyla başhekimin koltuğunu kesen başörtülü doktor, ne de kılıcını sağa sola savuran yıldızlı general zarar görecek, gene benim halkımın anası ağlayacak. Yok öyle, her 2 taraf da akıllı olacak, sorumlu davranacak, uzlaşacak kardeşim. Bunun başka yolu yok, bu kafayla giderlerse bugün o galip gelir yarın sen, uzlaşmadan başka çıkar yol yok. Ne sen onun Atatürkçülüğüne dil uzatabileceksin, ne de o senin başörtüne bişey diyebilecek. Kavgayla, 'benim ötekimle' bir yere varılmaz. Orta nokta bulanacak, aynı hataları sen de yaparsan, ''benim gibi düşünmeye yaşam hakkı tanımam'' diyenden ne farkın kalır. |
|
|
|
|
|
Yazarın Tüm Yazıları |
|
|
|
|