Geçen hafta sonu Ankara'nın orta ölçekli bir ilçesindeydim. İki saat kadar
dolaştım. Birkaç kişi ile tanışıyor ve ilçelerini ait klasik sorular
soruyorum. Hamasiyet ve gizli faşizm hemen ele veriyor kendini. İlçeleri
60-70 bin kadarmış ve aslına bakılsaymış 50 vilayetten büyükmüş nüfusları.
Matematiksel bir facia ile karşılaştım. Arkadaşın biri şöyle diyor: -Bizim
ilçemizden Ankara'ya iki dakika bir belediye otobüsü kalkar. Bu Türkiye'de
bir başka bir ilçede yoktur. Bunu sebebi de bu ilçe çok hareketlidir. Çünkü
- İyi okuyun- Çubuk ile Ankara arasında 4.000-5.000 işçi çalıştıran 250
fabrika var. Adama höst derler! Sayı saymasını bilmiyorsun derler. Kör
derler. Bu dediğin rakam bir milyon yapıyor arkadaş derler.
İnsanlar kendilerini, takımlarını, şehirlerini ifade ederken şakul ve endaze
kullanmazlar mı?! Mütevazılıktan ne kadar da uzağız. Ayrıca mütevazılık var
olanı bile hava basmadan, göze sokmadan, usulüyle söylemek değil de nedir?!
Asıl yazmak istediğimde bu değil.
Anadolu'yu şöyle bir soluk gezenler eşrafa ve ahaliye kulak verdiklerinde
bir vesile şöyle bir cümleyle karşılaşmışlardır.
-Emin değilim ama bizim ilçemiz içki tüketiminde Türkiye ikincisi veya
üçüncüsüymüş! Yaaa! Bu cümleden çıkarılması gereken mana şudur. İlçemiz pis,
mendebur, ayyaş bir yerdir ama biz yine de temiz kalanlardanız. Kirlilikten
kendine pay çıkarma gayreti. Bayağılıktan medet umma gibi bir zekâ geriliği.
Bu durumlarda bir yandan kızar ve bir yandan da gülerim. Mütevazı insanlar
derim. Birinciliği başka beldeye bırakmışlar!
Ezbere yazmıyorum. Yıllardır günlük tutan biri olarak notlarıma baktığımda
beldelerinde içki tüketiminin fazla olmasıyla övünen birbirine uzak sekiz il
ve otuza yakın ilçeyi kendi günlüğüme not olarak düştüğümü bilerek
yazıyorum.
İlimizle, ilçemizle ve hatta bunlardan daha da fazla köyümüzle övünürüz.
Büyük büyük adamlarımızı, tanınmış simalarımızı, sporcularımızı,
şarkıcılarımızı ve zaman zaman delilerimizi bile sayarız bu yekûnun içinde.
Derelerimiz güzel, yemeklerimiz farklı, insanımız âlicenaptır. Muhakkak ki
farklı ve öne çıkarabileceğimiz bir özelliği vardır memleketimizin.
''Bir başkadır benim memleketim'' şarkısını biz köyümüz, ilçemiz, şehrimiz
ölçeğinde küçültür ''Bir başkadır benim beldem'' demeye getiririz ki bu
sevecen, masum ve özlem dolu hamasiyet kabulde görür. Siz anlatırsınız ben
kendi köyümü hatırlarım. Ben anlatırım siz kendi şehrinizin unutmuş
olduğunuz bir asar-ı antikasını hatırlarsınız.
Beldemizin özelliklerini bazen mübalağalı ve abartılı -ki bizler Evliya
Çelebinin torunlarıyız- bir şekilde öne çıkarışımız hoş ve maruz
görülebilir.
Ancak beldemizi sevmek başka beldemizdeki yoğun içki tüketiminden -gizli-
sevinç ve övünç duymak bambaşka bir şeydir. Bana öyle gelir ki daha siz
sormadan size ''Böyle görünür ama burada içki tüketimi fazladır '' diyen
insanımız aslında şunu demek ister: Bu kadar kirin ve pisliğin içinde ben
temizim! Kendini tarif edişin hazin hali.
Bu yazıyı yazmayı düşündüğümde Reşat Nuri Güntekin'in Anadolu Notları'nın
ikinci cildini okumaktaydım. 1938 tarihli bir yazının kısa bir bölümünü
sizinle paylaşıyorum.
Biraz sonra Vilayet Meclis azalarından bir zat şöyle söylüyordu:
-Hepsi iyi hoş ama çok rakı içiliyor. Vilayetimiz içki istihlaki cihetinden
ya ikinci gelir ya nihayet üçüncü.
Anlaşılan o ki en azından yetmiş yıldır sarhoşlardan yağ çıkarmaya
çalışıyoruz.
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 2 yorum
yapılmış )
Hata güzel bir şey katmak. karaterle yaşamakla yaşatmakla! olur. okumakla duymakla konuşmakla papağan olunur. yalan söylerken göz bebeklerinden utanmayan insanlara diyecek tek sözüm var. Neden! yine ufkumuzu açtınız memduh bey teşekkürler. siyah
tabanca ile gösterilen penaltı...! yazınızı defalarca tane tane okudum. ilk iki satırı benim için oldukça anlamlı ve hüzünlüydü hülasa yazınız öyle güzel öyle güzel öyle güzeldi ki sizi derinden kıskandım. bu yazıyı ben yazmak isterdim yazamasamda yazanla gurur duyuyorum. bu yazınızla duygularımdan ziyade yaşadıklarıma bire bir tercüman oldunuz. hürmetlerimi iletiyorum lütfen kabul buyurun efendim.. siyah