Ah annem, güzel annem.
Ben hep kendimi yani seni yani Arabacı Temel'i yani Kilat köyünü yani ırmağı
yani fındığı yani mısır ekmeğini yani hamsiyi yani kara lambayı yani
köyümüzü yani çocukluğumu yazdım.
Yoksa annem yoksa sen beni o uzak masal günlerini unutmuş mu sandın?
Ah annem, güzel annem.
Anneler ki yalanın en güzelini söyleyenlerdir. Kendi çocukları akıllı uslu,
başkalarının çocukları ve torunları yaramaz olurlar! Öyle mi annem? O zaman
şu başımdaki yara izleri, benim yaramazlığımın delili değil de nedir?
Yoksa annem yoksa sen saçımı okşamayı oyun mu sandın?
Ah annem, güzel annem.
Yaşlılığa alışıyor mu insan? Dingin ve dizginleyen ve hayra çağıran o
bakışlarını özledim. Dudaklarında çiçeklerle yıkanmış bin yıllık bir
tebessüm. Bakışın, yağmurlarla örselenmiş çiçekler kadar temiz. Telaşsız ve
mutmain. Yorgunluğumun dinlendiği gözlerinde çocukluğumu, ilk gençliğimi,
delikanlılığımı görüyorum. Sonrası yok. Hiç büyümemişim!
Yoksa annem yoksa sen beni büyümüş mü sandın?
Ah annem, güzel annem.
Kerime Nadir okurdun. Mektuplar yazardın. Tarihten bahsederdin. Matematiğe
cebir derdin. Düşe-kalka okuttun bizi. Hepimizi zehirleyeceğini nereden
bilirdin ki!
Yoksa annem yoksa sen okumayı bir şey mi sandın?
Ah annem, güzel annem.
Yıllar yılı gurbettesin. Yıllar yılı yolculuklar yaparsın. Ağaçlar gibi
ayakta öleceksin! Ve her şeye rağmen badem çiçekleri gibi beyaz ve pembedir
gülüşün.
Yoksa annem, yoksa sen beni -şimdi bunları yazarken- ağlamaz mı sandın?
Ah annem, güzel annem.
Bak annem. İlk kez yazacak ve itiraf edeceğim. Niyedir bilmem ya ''evliyalar''
hep erkek olur. Ve ben yıllardır düşünür ve söylemek isterim de söyleyemem.
İşte söylüyorum: Sen benim evliyamsın!
Yoksa annem yoksa sen, sana dua etmem mi sandın?
Ah annem, güzel annem.
Sevmeyi ve yalnızlığı göze aldın. Öyle çok sevildin ve öyle çoğaldın ki
gönüllerde zaman eksiltirken her şeyi, sen çoğaldın.
Yoksa annem yoksa sen cenneti, annenden mi aldın?
Ah annem, güzel annem.
Sevgiyi, aşkı, tebessümü, yorulmayı, sabrı, bağışlamayı, ağlamayı,
merhameti, acımayı, kaybetmeyi, hediye vermeyi, toprağı sevmeyi, alçak
gönüllü olmayı, dostluğu, bölüşmeyi, paylaşmayı, gurbeti, özlemeyi ve
beklemeyi, şükretmeyi, Bismillah ve Elhamdülillah demesini senden
öğrendim.
Yoksa annem yoksa sen beni vefasız mı sandın?
Ah annem, güzel annem.
İçinde kan, kir, zehir, nefret olan cümleler kurmadın. Benden ve
kardeşlerimden şan, şeref, mal ve mülk de istemedin. Yüreğinde incelik ve
şefkat, yaşayışında mütevazı bir erdem vardı. Bende seni taklit etmeye
çalıştım elimden geldiğince.
Yoksa annem yoksa sen beni nankör mü sandın?
Ah annem, güzel annem.
Necip Fazıl, ''Bu kış yolculuk var diyorsa için, beni de yanına al anneciğim''
diyor. Senden önce ölmektir duam ya Rabbimin takdiridir karışamam! Ama
eğer gizli ve benim bilmediğim bir duan varsa, dua ette beraber gidelim
anneciğim.
Yoksa annem yoksa, sen öldüğünde ben yaşar mıyım sandın?
Ey güzel anneler!
Siz ki gizli, sessiz ve tek başına ağlayan ancak tek başına mutlu olmaktan
utanan kutsal insanlar. Siz ki Hz.Hatice kadar temiz ve iffetli, siz ki
Anadolu gibi mümbit anneler. Bölüşen, paylaşan, ağlayan ve ağlatan anneler.
Benim aciz kelimelerim yeter mi sizi anlatmaya?
Ben bilirim ki siz evlatlarınız pencere arkasında sımsıcak ve tarifsiz bir
güzellikle bekleyenlersiniz. Sizler insana ağlamak arzusu verecek kadar
güzelsiniz. Sizler kalbimizi dolduran ahenkli müzik, sizler bilinen bütün
yaralara merhemsiniz.
Sizin adınız, insanoğlunun dudaklarındaki en güzel kelimelerden biridir.
Adınız, ''Gülün kalbinden süzülüp temiz havayla karışmış bir parfüm gibi
dudaklarımızdan dökülür.''
Anne, anneciğim.
*Ahmet Arif
|
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 10 yorum
yapılmış )
|
Anne, zannetme ki gunler gecti de,
Degisti evvelki hissim gitgide...
Bir hircin cocugum, degismez huyum
Seneler gecse de ben yine buyum...
Senden umuyorum teselli yine
Bugun sefkatine muhabbetine,
Zanneder misin ki sana yok ihtiyacim
Şimdi sana eskisinden daha çok muhtacim...
|
|
|
amedi
[
2007/05/22 11:35
] |
|
anne anlamadım ben yaşamayı
ben yaşar gibi yaşar gibi ölüyorum
uykulara düşman gözlerim
vücudum serseri yorgun dizlerim
bir sevmek vardı taa şuramda
bir ben vardım delikanlı hayatın uçurumlarında |
|
|
|
Dün gece yine sensizlik istila etti benliğimi
Gönlümü yollara koydum sana varsın diye
Eşkıya yol kesmiş
Yüreğimi soydular anne! |
|
|
|
Oku dedin: okudum kitaplar dolusu;
Sayfalar kan, göz yaşı, barut kokusu..
Gahi falanın, gahi filanın ordusu,
Bana savaşlardan söz etmedin hiç Anne... |
|
|
dicle
[
2007/05/22 11:24
] |
|
Çocuklarım çocukluğumdur
Gençliğim sürekli koşan bir at
Kanadımı kırdılar anne
Hayallerim şimdi heyhât! |
|
|
|
Ah dağılsam dizine
Uyusam doymaksızım
Sabah olmasa gece
Kaçmaktan dermansızım |
|
|
|
Anne sana kim dedi yavrunu doğurmayı?
Sanki karnında fazla yaramazlık mı ettim?
Senden istemiyordum ne tacı ne sarayı
Karnında yaşıyordum kafiydi saadetim. |
|
|
evlat
[
2007/05/21 12:49
] |
|
ana başa tac imiş
her derde ilaç imiş
bir evlat pir olsa da
ana'ya muhtac imiş |
|
|
Siyah
[
2007/05/19 13:51
] |
|
sevgili memduh bey sizi yetiştiren annenizin ayaklarının altını öpmek isterdim... |
|
|
|
anam, kırkikindi yağmurudur benim. ömrüm çoğalırken sızım azaldı onun koynunda. yüzüne biteviye ve hiç bıkmadan bakmaya varana dek türlü dileklerim oldu ya, şimdi sadece sırasız ölüm istiyorum. anlıyor musun memduh bey, sırasız ölüm... |
|
|
|
|
|
Yazarın Tüm Yazıları |
|
|
|
|